- Tek taş kolye hediyeli romantik bir yemek beklerken kapısında bir buket çiçekle, "seni seviyorum. Maça gidiyorum," notu bulmuş bir kadının önünde iki seçenek vardır: Ya beklentiyi ya da sevgiliyi değiştirmek. Çoğu kadın, çiçeğe razı olmak ve ya adamdan caymaktansa üçüncü bir seçenekle uğraşır: Adamın kişiliğini değiştirmeye çalışır. Ama ne yazık ki "üç yaşından gün almış hiçbir erkek" değişmez.
- ?Çocuklara, ?Aşk nedir?? diye sormuşlar. Şöyle demiş afacanlardan biri: ?Anneannem sırtından hasta olmuştu. Eğilemediği için ayaklarına oje süremiyordu. Dedem, devamlı elleri titremesine rağmen anneannemin ayaklarına oje sürüyordu. Bence aşk budur."
- Hamdi Gezmiş?le ilk kez, 2012?nin 6 Mayıs?ında tanıştık. Deniz?ler için yaptığımız Delikanlım belgeselinin ilk gösterimiydi. Belgeseli Deniz Gezmiş?in adını taşıyan parkta izledikten sonra ricamız üzerine sahneye geldi. Konuşmadı, sadece Attila İlhan?dan bir dörtlük okudu: Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.
- 1961 yılıydı. Bir sabah, Öğretmen Mukaddes Hanım, iki oğluyla birlikte okula gidiyordu. Sivas hükümet konağının bulunduğu meydana varıp sağ taraftaki askerî binanın önüne geldiklerinde birden dehşetle durdular. Binanın bahçesine bir darağacı kurulmuştu. Darağacında, bir kadının bedeni sallanıyordu. Tedirgin adımlarla önünden geçtiler. Çevrede meraklılar vardı. İpte dönen kadının boynu kırılmış, dili dışarı taşmıştı. Ayağında ayakkabısı yoktu; yün çorap giymişti. Yoksul bir köylü kadını olduğu giysilerinden anlaşılıyordu. Boynunda bir yafta asılıydı. Suçu; sevgilisiyle bir olup kocasını öldürmekti. İbret olsun diye, zor kullanılarak meydana getirilmiş, infaz edilmiş, sonra da teşhir edilmişti. Nasıl olabilirdi; bir insana kıymak? Onu uluorta darağacına asmak? Herkes görsün diye orada bırakmak? Bir ipte gün boyu sallandırmak? Hızla oradan uzaklaştılar.
- Dünyanın küçük bir köye dönmesi efsanesi, bana Bebek'te sahil kenarında poğaçalarına ve kurabiyelerine hayran olduğum pastanenin kapanıp, yerine bir Amerikan hamburgercisinin açılmasını hatırlatıyor hep. Yakın bir gelecekte dünyanın her yerinde aynı marka kot giymiş insanların, aynı hamburgerleri yiyip yanında aynı kolayı içeceklerini, çocukların aynı çizgi filmler ve oyuncaklarla büyüyeceklerini ve bizim aynı şirketin bilmemizi istediği haberleri izleyip istemedikleri haberlerden bihaber olarak yaşayacağımızı düşünmek bana ürperti veriyor. Bu küçük köyde insanlar, CNN'den haber alıp MTV ile dans ederek sadece kola içip hamburger yiyerek ve aslan krala ağlayıp, New york hayvanat bahçesinde doğuran pandayla sevinerek yaşayacaklarsa ben o köyün köylüsü olmak istemiyorum. ... Bebek'teki poğaçalarımı geri almak ve kavalımla özgürlük melodileri çalarak, "global köyü" terk etmek istiyorum.
- Kimseyi suçlamayalım bu tablo bizim eserimiz: İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki? Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir toplumda, çocuklara nasıl, "Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt," öğüdünü verebiliriz ki? Yasak çare değil... Beyin faaliyetine itibar kazandırmaya ve öncelikler konusunda topyekün bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var.
- 12 yıl sonra Paşa, o gün elini öpen çocuğu ipten almak için çabalayacaktı. 12 yıl sonra o vali, elinden diploma alan çocuğu ipe göndermek için oy verecekti.
- Atatürk'ü daha yakından tanımak isterseniz mutlaka okumanız gereken bir kitap
- Sürer eker biçeriz, güvenip ötesine, Milletin her kazancı milletin kesesine Toplandık başçiftçinin, Atatürk?ün sesine Toprakla savaş için, ziraat cephesine.
- Günyol, uzaktan kendilerine bakan öğrencilerden birkaçını yanı- na çağırdı: ?Bizim kim olduğumuzu biliyor musunuz?? diye sordu. ?Eskiden burada okumuşsunuz,? dedi çocuklardan biri. Talip Apaydın düzeltti hemen: ?Okuyan biziz. Vedat Bey hocamızdı,? dedi. Günyol, ?anket?i sürdürdü: ?Hiç Hasan Âli Yücel adını duydunuz mu?? Duymuşlardı. ?Neci bu adam?? diye üsteledi Günyol. ?Eski milli eğitim bakanlarından,? dedi bir çocuk. Diğeri, cesaretlenip lafını tamamladı: ?Köy Enstitüleri?ni kapatan adam...? Günyol ve Apaydın birbirlerine baktılar hayretle. ?Peki İsmail Hakkı Tonguç?u tanıyor musunuz?? ?Hayır.? ?Mahmut Makal diye birini duydunuz mu?? ?Duyduk, yazarmış.? ?Hiç kitabını okudunuz mu?? ?Hayır.? ?Talip Apaydın?..? ?Tanımıyoruz.? ?Fakir Baykurt?..? ?Duyduk ama okumadık.? ?Mehmet Başaran?..? ?Yok...? ?Tolstoy, Dostoyevski, Gogol?..? ?Yok...? Üzüldü Günyol, ?Yahu çocuklar,? dedi, ?biz bütün bu isimleri okuyarak yetiştik. Bakın Mehmet Başaran burada... Talip Apaydın da... Burada okumuşlar. Bu binaları yapmışlar. Şu aralarında gezindiğiniz ağaçları dikmişler. 30?ar, 40?ar kitap yazmışlar. Ve sizin bunların hiçbirinden haberiniz yok!?