- Özgüvenliler, ayrılıkta bile sevdiğinin döneceğini bilir; dönmese de bununla baş edebilir.
- Neden kazmayla dağı delen aşıkların efsaneleri asırlarca kalıyor da lazerle dağa yazılan aşkların ömrü iki gün bile sürmüyor?
- İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bu ülkeden ne bekliyordunuz ki? Kafası çalışanların kafası koparılırken kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir toplumda, çocuklara nasıl, "Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt" öğüdü verebiliriz ki?
- Freud'un, "yansıtma" dediği yöntemle kendi kusurlarımızı başkasında görünce suçlayıp rahatlıyoruz. Oysa çoğumuzun kalın maskesinin altında da bin bir yüz var.
- Potansiyel katiller ya da kurbanlarız. Asıl kurbanlar ve katillerden farkımız; onların yaşamayı göze aldığını bizim bilinçaltı denilen kara delikte saklamamız, bastırmamız...
- Erkek, "sevse de sevişmesin" derdinde; kadın, "sevişse de sevmesin"e razı...
- Hem sevdiğimiz tarafından terk edilmekten korkuyoruz, hem de onun tarafından hapsedilmekten...
- İnsanın hası, beraberken değil, ayrılırken belli olur.
- Terk ettiğimiz kadınların üzüntüsünden yatağa düşmesini bekleriz. Pişman olsun; telefon etsin, çıkmayalım; kapıya gelsin, açmayalım; yalvarsın, dönüp bakmayalım.
Terk eden kadınsa daha fena... Tehdit ederiz, döveriz, fotoğraflarını çekip internet'te teşhir ederiz. Dedikodu yapar, kötüleriz. Ailesine şikayet eder, süründürürüz. Dönmezse hele de başkasıyla gönül eğlendirirse günah bizden gider, "Öyle bir geçer zamanki'deki Ali" olur, öldürürüz. - İnsanın kesin seçim yapması gereken anlar vardır: kendi yaşamını tümüyle, eksiksiz, dopdolu yaşamak mı, yoksa ikiyüzlü bir dünyanın istediği yapmacık, sığ, onur kırıcı bir varoluşa sürüklenmek mi?