- Bildiğimiz iki kollu, iki ayaklı, iki gözlü insandan daha vahşi canavar mı var?
- Şimdiye kadar yaşadığın her şey seni bir sonraki sınavına hazırladı. Hayatta başına gelen hiçbir şey boşuna değildi. İlahi güç, seni her kademede ayrı ayrı yetiştirdi, pişirdi. Attığın her iyi adım için sana misliyle karşılık verildi.
- Şeyhimin asasını arıyorum ben. Asayı bulduğumda her şey biter. Asayı bulduğumda her şey başlar.
- Dünya benim için halvetti ama bu halvette büsbütün de yalnız değildim. Ne zaman insanlardan kaçmak istesem hiç olmadık bir yerde bir can bulurdu beni. Ne zaman umutsuzluğa kapılsam, bir Âdemoğlu çıkar ve suratımda tokat gibi şaklardı. Umutsuzluk insanoğlu için hak değildi. Evet, bir Âdemoğlu beni bulur ve insanoğlu hakkındaki yargılarımı hepten altüst ederdi. Ne zaman kendimi bir dağ başına atsam, bu kişi bana insanın neden yeryüzünün halifesi olarak yaratıldığını gösterirdi. Bazen bir çoban, bazen bir mezarcı bana haykırırdı neden yeryüzünün hâlâ helak olmadığını.
- "Şemsat nedir sen bilir misin Osman Bey?" diye sordu Kürt Ali bakışlarını misafirine döndürerek. "Güneş Şehri" diye cevapladı Osman Bey. Kürt Ali şaşırdı. "Senin Kürtçe bildiğini bilmiyordum" dedi. "Bilmiyorum" diye doğruladı Osman Bey. "Ama Şemsat'ı biliyorsun.. Peki.. Orada güneş öyle güçlüdür ki, kardeşimle çamurdan ev yapardık.. Yeryüzünün en güzel rengi sarı kahverengi ve kırmızı karışımı o duvarların rengidir. Güneşin rengi.. Biz Kürtlerin tüm hikayelerine bu ateş işlemiş. Osman Bey, Demirci Kawa'nın ateşte kızaran kılıçları, Nevruz ateşi, Mem u Zin'in aşk ateşi.. Adamın damağını ateş gibi kavuran acıya düşkünlüğümüz.. Eti bile ateşe değmezse pişmiş saymayız biz.."
- Song Hanedanlığı zamanında başkente borçlarını toplamak için gelen bir tüccar varmış. Tüccar, konakladığı hanın ön tarafındaki çayhanede dinlenir, sokağın karşısındaki ipekliler satan dükkana giren çıkanları izlermiş. Dükkanın önündeki tezgahta metresi kim bilir kaç para olan ipekliler uçuşurmuş. Tüccar bir gün aynı kendisi gibi çayhanede oturup sürekli o dükkanı izleyen şüpheli iki kişiyi farketmiş. Adamlar sürekli karşıda ki dükkanı izliyorlar ve kendi aralarında fısıldaşıyorlarmış. Adamlardan bir tanesi tüccarın yanına gelmiş ve "Biz hırsızız ve o dükkandaki pahalı malları çalacağız. Bizden hiç kimseye bahsetme, yoksa seni de öldürürüz." demişler. Tüccar korkarak, "Beni ilgilendirmeyen şeylere burnumu sokmam." demiş. Hırsız ona teşekkür etmiş ve oradan ayrılmış. Tüccar, "Bu dükkan hem şehrin ortasında hem de tezgahları herkesin gözü önünde." diye düşünmüş. "Eğer bu hırsızlar bu dükkanı soyabilirlerse gerçekten yetenekli insanlar olmalı, bunu izlemeliyim!" Sonra akşama kadar pürdikkat dükkanı izlemiş ama ortada alıveriş eden sıradan insanlardan başka hiç kimse yokmuş. Haca kararıp da yerinden kalktığında ipekçi dükkanında her şey normalmiş. Tüccar odasına gittiğinde bir de ne görsün, topladığı borçları dahil tüm eşyaları çalınmış..
- Aşkı söylememi isteyenlere şöyle dedim: Mana evinde çok şeyler gördüm, her iki cihanı da ben insanda buldum. Yedi yeri, yedi göğü, dağları denizleri, hepsini de insanda gördüm. Gece ile gündüzü, gökte yedi yıldızı, saklı kitapta yazılan sözü, insanoğlunda buldum. Tevrat ile İncil'i, Furkan ile Zebur'u, bunlardaki beyanı ben yine insanda okudum. Dört kitabın manusi bir uzun hece imiş, o da aşk imiş, sevgi imiş. İşte benim derdim budur. Dava için gelmedim, aşk ve sevgiyi söylemeye geldim.
- Siz kelimelerin sırrını bilir misiniz? Eşyanın sırrı olur, ötesi olur da kelimelerin olmaz mı? Ben bu yüzden sevdim kelimeleri ve şiiri.
- Düşmanlar vardır görmezden gelinecek. Düşmanlar vardır oturup konuşulacak. Ve düşmanlar vardır başları ezilecek! Dostlar vardır sırtını dayayacak, güvenecek, emanet edilecek. Dostlar vardır bir selam verilip geçilecek. Ve dostlar vardır temkinle yaklaşılacak, düşman bilinecek..
- İnsan hep kafası arkaya dönük mü ilerler? Erken yapılan çıkışlar hüsranla sonuçlanmaya mahkûmdur.