- Başkaları kitaplar yayımlarken, çalışırken,
ben kafamla öğrendiğim herşeyi unutmak için
üç yıl yolculuk ettim. - Mutluluk anlarına Tanrı vermiş gibi bakanlar vardır,
ya ötekilere, ötekilere kim vermiş gibi bakarlar? - Söyleyecek bir şeyim kaldığı için değil, susuşuna katlanamadığımdan konuşmamı sürdürdüm.
- Ağlamak isterdim ama yüreğim bir çölden daha çoraktı.
- Ward bütün bunlardan dişi unsurun üstün olduğu sonucunu çıkarıyor. "Dişi cinsin doğal ve gerçek olarak üstün cins olması görüşü inanılmaz gibi gelir" diyor, "ancak biyolojiyi iyice bilen en serbest ve en özgür görüşlü olanlar bunu anlayabilirler."
- İzin verirseniz yine Ward'i yardıma çağıracağım: "Hiçbir şey," diyor, "androsantrik kuramdan esinlenerek sık sık tekrarlanan, ?üstün' denilen erkeklerin bu yeni edindikleri gücü dişiyle yavrularını korumak ve beslemek için kullandıkları düşüncesi kadar sakat olamaz."
- "Doğanın sesi, istek uyandıran canlı bir ilgiyle erkeğe: Dölle! derken kadına da başka bir emir veriyor: Seç!.."
- Ve başka bir parça: "Doğanın sesi, istek uyandıran canlı bir ilgiyle
erkeğe: Dölle! derken kadına da başka bir emir veriyor: Seç!.."
Doğrusunu söylemek gerekirse, ben bu "doğanın sesi" deyiminden hoşlanmıyorum. Tanrıyı yaratıcı olmaktan çıkarıp yerine "sesler" falan koymak ne gülünç şey! Bu uz dilli Doğa hani o "boşluktan hoşlanmayan" doğanın ta kendisiymiş gibi geliyor bana. Bu tür bilimsel mistisizmin bilime dinden daha zararlı olduğunu sanıyorum... Önemi yok! "Ses" sözcüğünü gerçeğe en yakın anlamında alalım ele; yine de bu sesin erkeğe ?Dölle!' ve dişiye ?Seç!' dediğini kabul etmiyorum. Her iki cinse de "Haz duy!" der, işte o kadar; bu ses yükümden bağışık tutulmasını isteyen salgı bezinin, kullanılmalarını isteyen organların sesidir ve o organlar asıl işlerinin gerektirdiği biçime girmişlerdir, ama yalnız şehvet ihtiyacı yönetecektir onları. Başka bir şey değil. Dişinin o sözde seçme yetkisine gelince, mantık yönünden bunu kabul etmek pek güç değildir; ama çoğu zaman dişi en becerikli erkeğin malı olur ve kala kala ortada o erkek kaldığına onu seçmekten başka bir şey yapamaz. - Ve başka bir parça: "Doğanın sesi, istek uyandıran canlı bir ilgiyle erkeğe: Dölle! derken kadına da başka bir emir veriyor: Seç!.." Doğrusunu söylemek gerekirse, ben bu "doğanın sesi" deyiminden hoşlanmıyorum. Tanrıyı yaratıcı olmaktan çıkarıp yerine "sesler" falan koymak ne gülünç şey! Bu uz dilli Doğa hani o "boşluktan hoşlanmayan" doğanın ta kendisiymiş gibi geliyor bana. Bu tür bilimsel mistisizmin bilime dinden daha zararlı olduğunu sanıyorum... Önemi yok! "Ses" sözcüğünü gerçeğe en yakın anlamında alalım ele; yine de bu sesin erkeğe ?Dölle!' ve dişiye ?Seç!' dediğini kabul etmiyorum. Her iki cinse de "Haz duy!" der, işte o kadar; bu ses yükümden bağışık tutulmasını isteyen salgı bezinin, kullanılmalarını isteyen organların sesidir ve o organlar asıl işlerinin gerektirdiği biçime girmişlerdir, ama yalnız şehvet ihtiyacı yönetecektir onları. Başka bir şey değil. Dişinin o sözde seçme yetkisine gelince, mantık yönünden bunu kabul etmek pek güç değildir; ama çoğu zaman dişi en becerikli erkeğin malı olur ve kala kala ortada o erkek kaldığına onu seçmekten başka bir şey yapamaz.
- - Aşk her zaman aşığa kılavuzluk etmiştir.
- Kör kılavuz; madem ki henüz kullanmak istemediğim bu aşk sözcüğünü şimdiden ortaya attınız, şunu da ekleyeyim; seven erkek ne kadar aşıksa, o kadar beceriksizleşir; evet, arzusunun yanında çok daha gerçek bir aşk bulunacaktır; evet, arzusu salt bencil olmaktan çıkınca sevdiği varlığı incitmekten korkabilecektir. Hayvanlardan bile olsa, aldığı birtakım örneklerden, birtakım derslerden ya da ön öğretimlerden, hatta sevilen kadının kendisinden bir şeyler öğrenmedikçe...