- Sonra, bana dikkatli dikkatli, biraz da üzgün bir tavırla baktı baktı da: "Böyle katı yürekli insan görmedim ömrümde! Karşıma çıkan suçlular, bu "acı simgesi" nin önünde daima gözyaşı dökmüşlerdi," diye mırıladandı. Neredeyse, onlar katil de ondan diye karşılık verecektim. Ama düşündüm ki, ben de onlar gibiydim. Bu, kendimi bir türlü alıştıramadığım bir düşünceydi. O zaman yargıç, sorgunun bittiğini anlatmak ister gibi ayağa kalktı. Hep o aynı yorgun tavırla, yalnızca, yaptığım işten pişman olup olmadığımı sordu. Düşündüm, gerek anlamda pişmanlıktan çok bir çeşit sıkıntı duyduğumu söyledim. Dediklerimi anlamıyormuş gibiydi. Ama işler o günlük, bu kadarla kaldı.
- Gülümsedim, ama hayalim yine aynı ciddi ve kederli ifadeyi korudu.
- Her şey, ben karıştırılmaksızın olup bitiyordu. Kaderim, bana fikir sorulmadan belirleniyordu.
- Hayır, çıkar bir yol yoktu ve kimse hapishanelerdeki akşamların nasıl olduğunu tasavvur edemezdi.
- Sevmekle iş bitseydi, her şey fazlasıyla basit olurdu.
- ...Cani oldukları içindir,diyecektim.Ne var ki ,ben de onlar gibiydim.Bu düşünceye bir türlü alışamıyordum.
- Marie, pijamalarımdan birini giymiş, kollarını sıvamıştı. Güldüğü zaman, yeniden çekti onu içim. Biraz sonra, ''Beni seviyor musun?'' diye sordu. ''Bu anlamsız bir şey, ama sanırım sevmiyorum,'' dedim. Üzülür gibi oldu.
- Duygularımızı yalnız ölümün uyandırdığına dikkat ettiniz mi? Bizden yeni ayrılmış dostlarımızı ne kadar severiz, değil mi? Ağızları toprakla dolup hiç konuşmaz olmuş hocalarımıza ne kadar hayranızdır! Saygı o zaman çok doğal olarak gelir, belki de tüm yaşamları boyunca bizden bekledikleri o saygı. Ama biliyor musunuz niçin ölülere karşı hep daha dürüst ve daha cömertizdir? Nedeni basittir! Onlara karşı bir yükümlülüğümüz yoktur. Özgür bırakır bizi onlar, zamanımızı rahatça kullanabiliriz, saygıyı boş zamanlarımızda kokteylle sevimli bir metres arasına koyabiliriz. Bizi bir şeye yükümlü kılarlarsa, belleğe yükümlü kılar onlar, bizimse belleğimiz zayıftır. Dostlarımızda sevdiğimiz, taze ölüdür, acılı ölü, heyecanımız, eninde sonunda kendimiz!
- Ama herkes bilir ki hayat yaşamaya değmez. Aslına bakarsanız, insan ha otuzunda ölmüş, ha yetmişinde, pek önemli değildir; çünkü her iki hâlde de, pek doğal ki başka erkekler de başka kadınlar da yaşayacaklardır, hem de binlerce yıl boyunca... Sonuç olarak, 20 yıl sonra ölecek olan da bendim, şimdi ölecek olan da benim...
- Düşünme alışkanlığını edinmeden yaşamaya alışırız.