- Bir insan acı çeker, mutsuzluk üzerine mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra bir akşam, hiçbir zaman çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Evine dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen dramdan söz edilir. Hayır. İlle de bir neden gerekirse, dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini.
- Bir insan acı çeker, mutsuzluk üzerine mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra bir akşam, hiçbir zaman çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Evine dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen dramdan söz edilir. Hayır. İlle de bir neden gerekirse, dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini.
- Kahveler ve gazeteler olmasa, yolculuk etmek güç olurdu. Kendi dilimizde basılmış bir kağıt, akşam vakti insanlarla dirsek dirseğe gelmeye çalıştığımız bir yer, kendi çevremizdeyken biz olan, ama uzakta, bize öylesine yabancı görünen adama alışılmış bir devinimle öykünmemizi sağlar.
- Bu gülüş, yengin pervasızlık, bu
hoplama ve oyun düşkünlüğü aydınlık ve sevinçli bir
şey. Sağlam olan her varlık çoğalmaya yönelir. Don Juan
da öyle. Ama, fazla olarak, kederlilerin kederli olmaları
için iki neden vardır: ya bilmezler ya umut ederler. Don
Juan bilir ve umut etmez. Sınırlarını bilen, bu sınırların dışına çıkmayan, varlıklarının yer aldığı bu iğreti aralıkta,
ustaların o çok güzel rahatlığını gösteren oyuncuları
düşündürür. Deha da budur işte: sınırlarını bilen us. Bedensel
ölümün sınırına kadar Don Juan kederi bilmez. - Bedenle tinsel
varlığın birbirleriyle birleşip kaynaştıkları, ikincisinin
başarısızlıklarından bıkıp en sadık dostuna yöneldiği yerdedir.
"Kanlarıyla yargıları alabildiğine birbirlerine karışan,
bu nedenle de yazgı parmağının dilediği deliğinden
ses çıkardığı flüt olmayan kişilere ne mutlu!" der Hamlet. - İnsanı sarsan ve ona "Olmaz böyle bir şey,"
dedirten bu başkaldırmada umutsuz bir kesinlik vardır:
"bunun" olabileceği. - Artık çok geç, her zaman hep geç olacak.
- Umut, koşup giderken bir sokağın köşesinde, daha kurşun havadayken vurulup ölmekti.
- "Sonra her şey o kadar çabuk, kesin ve doğal biçimde olup bitti ki, şimdi hiçbir şey hatırlamıyorum."
- ... Her alanda ona öyle hoyrat davranıyordum ki, sonunda ona bağlandım, tıpkı zindancının tutuklusuna bağlandığı gibi. Bu da, acılı ve zorlama bir zevkin şiddetli kargaşası içinde, kendisini köle eden şeye yüksek sesle saygısını belirtinceye kadar sürdü.