- Hayat denen bir şey vardı.Paralı parasız insanlar yaşıyorlardı. Kızıyorlar,gülüyorlar,fakat yaşıyorlardı.Kendisi niçin yaşamayacaktı? Hele evine gelirken hayatı, evinde de babamın ceplerinden ve koynundan zorla çekip çıkarttığı servetini bulmuştu.
- ''Bazen düşünüyorum, ne garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısalığından şikayet ederiz; fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız ? ''
- ''Sizler daima böylesiniz...Ruhunuzu saran küçüklük duyguları içinde büyük değerlerimizi kaybedersiniz."
- ("İnsan birisini bu kadar severse nasıl darılır ?" diyordu. Hiç darılabilir mi? Muhakkak yorulmuştur..)
- ''O bana hiçbir şeye sahip olmadan, hiçbir şeye aldırmadan yaşamayı öğretti."
- ''Hepimiz kendi masallarımızın kurbanıyız.''
- En iyisi düşünmemekti. Kaçmaktı.Kendi içime kaçmak. Fakat bir içim var mıydı? Hatta ben var mıydım? Ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.
- Hayri Beyefendi,bizim Hayri,sizin Hayri,dalgın Hayri...Ne kadar çok Hayri var.N'olur bir kaçını yolda eksek.Herkes gibi ben de bir tek insan,kendim olsam.
- Bilgi bizi geciktirir.Zaten ne sonu, ne de gayesi vardır. Mesele yapmak ve yaratmaktadır. Bilselerdi,bilselerdi... Fakat bilseşerdi bunu yapamazlardı. Bu heyecana,bu icada, kendiliğinden bulmaya erişemezlerdi.Bilgileri buna mani olurdu.Kızınız bu geceyi yarattı.Ne ile? Kabiliyetiyle....Çünkü yaratmak yaşamanın ta kendisidir.Biz yaşayan, yaşamayı tercih eden insanlarız. Si istediğiniz kadar somurtun!
- (...)Yeniliği kendilerine ucu dokunmamak şartıyla seviyorlardı. Hala da o şartla severler.Fakat hayatlarında emniyetli ve sağlam olmayı tercih ediyorlar.