- İnsan insana, insanlara hangi derdini anlatabilir? Yıldızlar birbiriyle konuşabilir, insan insanla konuşamaz.
- Bu daima böyledir. Hadiseler kendiliğinden unutulmaz. Onları unutturan, tesirlerini hafifleten, varsa kabahatlilerini affettiren daima öbür hadiselerdir.
- Tabiî şekilde ihti?al, halkın veya hayatın, devleti geride bırakmasıyla olur. Bizde ise hayat ve halk, yani asıl kütle, devlete yetişmek mecburiyetinde. Hatta çok defa münevver ve devlet adamı bile... Düşüncenin evvelden hazırlanmış yolunda yürümek! En aşağı 1839'dan beri bu böyle... Onun için hayatımız o kadar yorucu oluyor.
- Biz şimdi bir aksülamel (tepki) devrinde yaşıyoruz. Kendimizi sevmiyoruz.Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede efendi'yi Wagner olmadığı için, Yunus Emre'yi Verlaine, Baki'yi Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz. uçsuz bucaksız Asya'nın, Türkistan'ın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti bulunduğumuz halde çırılçıplak yaşıyoruz.
Coğrafya, kültür, her şey bizden yeni bir sentez bekliyor; biz görevimizin farkında değiliz. Boşu boşuna başka milletlerin tecrübesini yaşıyoruz." - İnsanoğlu insanoğlunun cehennemidir.
- 'Fazla teferruata girmeden şurasını da işaret edeyim ki, saat kadar derin şekilde olmasa bile bu benimseme ve uyma keyfiyeti bütün eşyamız da vardır. Eski şapkalarımız, ayakkabılarımız, elbiselerimiz gün geçtikçe bizden bir parça olmazlar mı? Onları sıkı sık değiştirmek isteyişimiz de bu yüzden değil midir? Yeni bir elbise giyen adam az çok benliğinin dışına çıkmışa benzer: Kendinden uzaklaşmak, ona bir değişikliğin arasından bakmak ihtiyacı, yahut 'Ben artık bir başkasıyım!' diyebilmek saadeti.'(s:16)
- Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahatım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde... Fakat daima ödersiniz... Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz...
- Bu alemde hiçbir hesap, bağlanma bedava değildir. Hepsi aynı fedakarlıkları ister. Ve en iyiden en kötüye bir adımla geçilebilir.
- Önünde sayısız günler vardı ve onları küçük kuklalar gibi ümitleriyle giydiriyordu. Aşkın, arzunun, sakin evin, çalışma saatlerinin, beklemenin, hatta icap ederse çalışmanın, dostlukların kumaşlarıyla, süsleriyle hepsini giydiriyordu.
Üstlerinde olan her şeyi biliyordu, fakat yüzlerini göremiyordu; yüzleri gelecek dediğimiz duvara dönüktü. Saati gelince bu yüzler geri dönüyor, onunla karşılaşıyor, önünde bir reverans yapıyorlar, sırtından o süslü elbiseleri, parlak kumaşları yavaşça ve hiçbir şikayetsiz çıkarıyor, "ben değilmişim, muhakkak öbürüdür" diye uzaktakilerden birini işaret ediyorlar, sonra arkasına geçiyorlar, orada kendinden evvelkilerin yanına diziliyorlardı. - Sevdiği kitaplarını oraya yorganın içinde bir kenara toplar , sonra onlarla beraber , tıpkı oyuncağı ile beraber yatan ve onu kucaklamak için zaman zaman tatlı uykusundan uyanan bir çocuk gibi onlarla koyun koyuna yatardı...