- "Görev, Tanrı'ya dayandırıldığında görevdir."
- "İman bir meydan okuma demektir."
- Cordelia benden bir mektup aldığında arkasında bulunabilseydim çok ilginç olabilirdi. O zaman mektupları ne dereceye kadar erotik yönden algıladığını en net şekilde görebilirdim. Genelde, mektuplar bir genç kız üzerinde etki yapmada paha biçilmez araçlardır ve hep öyle olacaktır; cansız simgeler canlı sözcüklerden çok daha büyük etkiye sahiptir çoğunlukla; Mektup gizli bir iletişimdir; duruma egemensinizdir ve başka birinin varlığının baskısını hissetmezsiniz ve mektubu okuyan genç kız ise yalnız idealleriyle baş başa kalır ki bunlar özel ve etkisini en güçlü hissettiği anlardır.
- Cordelia?cığım! İyi bir yanıt tatlı bir öpüş gibidir der Süleyman. Benim sorular sormaya meraklı olduğumu biliyorsun. İnsanlar bu yüzden bana nerdeyse çıkışırlar. Ne sorduğumu anlamazlar da o yüzden; çünkü ne sorduğumu anlayan sensin, yalnızca sen; ve nasıl yanıt vereceğini bilen sensin, yalnızca sen; ve iyi bir yanıtın nasıl verileceğini bilen sensin, yalnızca sen; çünkü iyi bir yanıt tatlı bir öpüş gibidir, der Süleyman.
- "Kıskançlık, gizlenen bir hayranlıktır."
- O halde, günlüğün yine de böylesine şiirsel bir tat kazanmasını nasıl açıklayabiliriz? Bunun yanıtı zor değil. Onun şiirle gerçeği birbirinden ayırt etmeye yetecek ölçüde zengin olmayan, ya da dilerseniz yoksul olmayan deyin, şair mizacıyla açıklanabilir bu. Şiirsellik, onun kendi kendine oluşturduğu fazladan bir şeydi. Bu fazlalık, gerçeğin ortaya koyduğu şiirsel durumlarda ona zevk veren şiirsel öğeydi; bu öğeyi şiirsel düşünüş biçiminde geri alıyordu.Bu da ikinci zevkiydi ve onun tüm yaşamı zevk üzerine kurulmuştu. İlk durumda estetik öğenin kişisel olarak tadını çıkarırdı; İkincisinde ise kendi şahsının estetik olarak tadını çıkarırdı. İlk durumda önemli olan onun, kısmen gerçeğin ona verdiğinden, kısmen de kendisinin gerçeğe yüklediklerinden bencilce, kişisel bir zevk almasıydı: İkinci durumda ise kişiliği buharlaşır o zaman da durumdan ve o durum içindeki kendisinden zevk alırdı. İlkinde, elverişli bir durum, bir öğe olarak gerçeğe sürekli bir gereksinim duyardı; ikinci durumda ise gerçek, şiirsellik içinde boğulurdu. Yani ilk aşamanın meyvesi, ikinci aşamanın meyvesi olarak günlüğün ortaya çıkmasına yol açan ruh halidir; ikinci durumda kullanılan ?meyve? sözcüğü birincidekinden biraz farklı bir anlam taşımaktadır. Yani şiirsellik, onun tüm yaşamına egemen olan belirsizlik sayesinde sürekli sahip olduğu bir şeydir.
- Bilinç uyandığında ve kendini bu kargaşadan kurtarmak sorun olduğunda ipin ucunu kaçırmış ve sonra da tüm düşüncesini kendisine yöneltmiş ve bir an boş durmayan karışık bir kafadan daha çok eziyet verici bir şey düşünemiyorum.
- "Harika doğa , eğer sana hayran olmasaydım, bir kadın bana doğaya nasıl hayran olunacağını öğretirdi, çünkü kadın yaşamın Venerebilesidir (yüce bir şeydir). Onu harikulade yarattın, ama bundan bile daha harikulade olan, hiçbir kadını başka bir kadına benzer yaratmamandır. Erkekte temel olan, temeldir ve bu yüzden de her zaman aynıdır; kadında tesadüfi olan temeldir ve böylece de tüketilemez bir farklılık söz konusudur." Sayfa 97
- "Yunanlılar bize başlangıçta tek bir cinsiyet olduğunu söylemişlerdir; o da erkektir. Erkek yücelik bahşedilendir, tanrılara şeref sunandır, o kadar yücelik bahşedilmiştir ki, zaman zaman kendi şiirsel yaratımında bütün gücünü tüketen şairlere olan şey tanrılara da olmuştur: Erkekleri kıskanır olmuşlardır. Hatta, daha da kötüsü, ondan, erkekten korkmuşlardır, kendi hakimiyetlerine boyun eğmeyeceğinden korkmuşlardır; sebepsiz yere erkeğin cennetin temellerini sarsacağından korkmuşlardır. Öyle ki kontrol edemeyeceklerini düşündükleri dinamik bir kuvveti icat etmişlerdi. Bunlar tanrılar konseyinin kuruntu ve endişeleriydi. Erkeği yaratırken oldukça savurgan davranmışlardı ama şimdi her şeyi riske etmek durumundaydılar; bu meşru müdafaaydı, çünkü herşey tehlikedeydi- tanrılar böyle düşünmüştü. Erkek, tıpkı bir şairin düşüncesini geri çektiği gibi geri çekilemezdi. Güçle bir şey zorlanamazdı, çünkü bu durumda tanrıların kendisi onu zorlamış olacaktı, ancak bu tam da tanrıların yapmaktan umut kestikleri şeydi. Esir alınmalı ve kendisinden daha zayıf ama daha daha sağlam bir güç tarafından zararsız hale getirilmeliydi - erkeğin hakkından gelecek kadar sağlam bir güç. Ne mükemmel bir güç olsa gerekti bu! Ama zorunluluk tanrılara bile yaratıcılıkta kendilerini aşmayı öğretir. Aradılar, düşünüp taşındılar ve buldular. Bu güç kadındı, yaratım harikası, tanrıların gözünde bile erkekten daha muhteşem bir yaratık, öyle bir keşif ki tanrıların kendisi bile bütün saflıklarıyla kendilerini kutlamadan edemediler. Kadının şerefine daha fazla ne söylenebilir ki, tanrıların bile yapmayı becereceklerini düşünmedikleri şeyi kadın yapabilirdi..." Sayfa 91
- Anılar sırf bir koruyucu kılıf değil, aynı zamanda bir nevi şiddetlenme, genişleme ortamıdırlar, anıların içine işlediği şey iki misli gibi görünür.