- Syf. 13 Senden sonra ancak anlaşılır İnsanoğluna öğretilen yalanlar Senden sonra anlaşılır ancak Boşluğu her şeyin Seninle beraberdir dolu kadehler Şaraplar seninle aziz Cıgaralar seninle tüter Ocaklar seninle yanar Yemekler seninle yenir
- Kıskanç değilim fakat Başkalarına bakma Beni çıldırtacaksın Syf. 93
- Birdenbire akşam oluyor, keder basıyor, bilgisiz, cahil, aç ve hasta adam, ormanın kenarındaki çimenlere oturuyor ve kara koyununa meçhul bir sevgiliden kavalıyla söz açıyordu.
- öyle hayaller kurardı ki hakikat olmamaları için hiç bir sebep yoktur. (sayfa 33)
- Bir insan yüzüne doğuştan gelip oturmuş gülüş, üzülüş, düşünüş gibi şeylerin hiç uçmaması lazım. Uçtu muydu, sanki kişi ölmüştür. Yalnız ölünün yüzünde mana yoktur.
- Denizin dibine, iki yüz metreden sonra, yedi rengin yalnız moru girer. Orada hiç bitmeyen lacivert bir gece vardır. Bu gecenin içindeki canlıların ışıkları kendiliklerindendir; yıldızlar gibi.
- Bir küçük devlet düşünün ki, kendini korumak için kurşundan değil sevgiden, toptan değil kardeşlikten, makinalıdan değil müsamahadan, V2'den değil dostluktan, hidrojenden değil mayıs akşamlarından, zırhlıdan, denizaltından değil kayıktan ve balıktan, harpten değil bayramdan silahlarla mücehhez olsun. Toplu tüfekli, denizaltılı, uçaklı başka bir devlete, "Buyur bakalım, sıkıysan saldır bana!" diyor. İşte ben de öyleyim diyeceğim ama, doğrusu benim bu kadar tesirsiz, tecrübe edilmemiş iyi silahlarım bile yok. Benzetiyorum. Teşbihte hata olmaz.
- Zevk, demişti,, en uçucu şeydir. En hurdebini delikten kaçan bir gazdır. Onun için değil midir ki, zevki mütemadiyen değiştirmek lazımdır. Fakat her değiştirişin sonundaki bu melale, hüzne, ıstıraba tahammül edilir mi? Evladım yegane saadet Allah'tır.
- Kendi peşimi bile bıraktım.
- İstanbul'da tifüs, memlekette zelzele, dışarıda harp, ben sana aşığım.