- - ... Neye soruyorsun bu kadar ne iş yaptığımı? - Okumuş yazmışa benzersin de... - Ne olacak okumuş yazmışa benzersem?.. - Okumuş yazmış adam öğüt vermez de, dedi. - Ya ne yapar, dedim? - Adamı anlar, dedi, ne yapacak. (S. 92)
- ...Aman, dikkat! Güneş batmak üzeredirin arkasından dünyanın tasviri gelir. Hiç niyetim yok: dalgaları boyamaya, ufku bir dilim gibi kızartmaya. Bak! Yine yapacağımızı yaptık işte. Dalgaları boyadık. Ufku mis gibi kızarttık. Biz böyleyiz. Kötü edebiyat terbiyesi aldık: Ne yapalım? Hemen şairleşmeye başlarız. (S. 96)
- Döndüm, eve geldim. Yatağıma girdim, lambamı söndürdüm. Düşündüm. Bana çarşıyı yasak eden her kimse onu öldürmeyi düşündüm. Ömrümde hiç böyle şey düşünmemiştim. (S. 102)
- Şu uyku insanın sevgilisi gibi bir şey, gelmeyince sinirlendiriyor.
- O gün ne güzel bir gündü! Deniz ne serindi! Ne güleryüzlüydü sandallar, çocuklar, kadınlar! Sanki kimse kimseye bütün gün sövmemişti? Dünya yüzüne bir tek kötü lakırdı, kötü hareket, kötü düşünce o gün için -o günün başı için- insan elinden, insan dilinden, insan kafasından çıkmamış gibi bir akşam oldu.
- Hayatımdan memnundum. Hayattan da memnundum. Her şey ışıl ışıldı. Her şey mavi, akşama doğru kırmızı, sonra lacivert oldu.
- İşsizlik insanı yorar,dedi.
- ...... yüzünde sevimli, canlı, yüzü yıkayıp temizleyen bir gülümseme gözüktü.
- Yalnız başına olan insan kadar büyük adam yoktur ama insanlarla beraber olan insan hakiki kıymetini ölçer, biçer. O zaman büyük adamsa büyük adamdır. Bir şeye yaramaz adamsa bir halta yaramaz adam olduğunu anlayan adam da bir şeydir.
- Bıldırcını bir şiiri sever gibi severim. Neden olduğunu bilmeden, yahut hafif hafif içimde bir şeyler belirerek...