- Gâvîst ber âsmân, karîn-i pervîn Gâvîst diger, bez zebereş comle zemîn Ger bînâ'î, çeşm-i hakikat bogşâ Zir u zeber-i do gâv moştî her bin Gökte var bir öküz, Ülker'in benzeri Var bir öküz daha, onun üstüdür dünyanın yeri Değilsen kör, aç hakikat gözünü Gör iki öküzün arasında bir avuç eşeği.
- Ömrüm bir oduna benziyor, ocaktan düşen bir oduna: öteki odunların ateşinde kavrulmuş, kömürleşmiş, ama ne yanmış, ne olduğu gibi kalmış bir oduna benziyor.
- Acaba bir baştan bir başa hayat, gülünç bir kıssa, inanılmaz ve ahmakça bir masal değil midir?
- Acaba bir baştan bir başa hayat, gülünç bir kıssa, inanılmaz ve ahmakça bir masal değil midir?
- Dağılan, çözülen bir kitleydim ben. Sanki ben hep böyleydim, böyle de kalacağım: acayip, biçimsiz bir karışım.
- Eski cesaretim kalmamıştı, güz gelince evlere doluşan sinekler gibiydim; kendi kanatlarının vızıltısından ürken, kurumuş cansız sinekler gibi. Bir süre birbirlerine sokulmuş, hareketsiz duvarda dururlar, ama henüz sağ olduklarını hisseder etmez, yılmadan kapılara duvarlara atarlar, çarparlar kendilerini ve odaya ölü gövdeleri düşer.
- Kaç dakika, kaç saat, hattâ kaç yüz yıl geçti bilmiyorum.
- Yaralar vardır hayatta,ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen kemiren yaralar.
- Bilincimi yitirmiştim . Sanki ismini eskiden biliyordum. Gözlerinin parıltısına, rengine, kokusuna,hareketlerine öylesine aşina idim ki ruhlarımız önceki bir hayatta cisimsiz maddesiz bir alemde karşılaşmış da tek asıldan, tek maddeden oluşmuş, böylece bizim yeniden birleşmemiz adeta kaçınılmaz olmuştu. Ben bu hayatta da onun yanında olmalıydım.
- Birbirine ters düşen öyle çok şey gördüm, birbiriyle çelişen öyle çok şey duydum ki! O görmeler yüzünden gözlerim, eşyaların yüzeyinde, ruhu özü örten o ince ve sert kabukta aşındı. Artık hiçbir şeye inanmıyorum,hatta şimdi eşyaların ağırlığından, sabitliğinden,açık seçik gerçeklerden şüphe ediyorum.