- Doğuştan sayı bilgisine yatkın olanlar, öteki bütün bilimleri çabuk kavrarlar. Kalın kafalılar da zar zor bu bilgiyi edindikleri zaman, başka yararları olmasa bile, düşünme güçlerini artırmış olurlar.
- Dünyada en güzel şey, bela karşısında elden geldiği kadar istifini bozmamak, boşuna bağırıp çağırmamaktır; çünkü başımıza gelenlerin nesi iyi, nesi kötü bilemeyiz, tepinmekle bir şey kazanmayız sonrası için; insanda hiçbir şey o kadar büyütülmeye değmez.
- ...tutkularının isteğini yerine getiremeyenler, bu konuda becerikli olanları, sırf utançlarını ve güçsüzlüklerini örtbas etmek için suçlarlar. Bu tür insanlar aşırılığın çirkin bir şey olduğunu söyleyerek doğanın daha zengin niteliklerle yarattığı kimseleri kul köle etmek isterler ve kendi tutkularını hoşnut edebilecek bir biçimde dindiremedikleri için de, kendi korkaklıkları yüzünden ılımlılığı ve doğruluğu överler. Çünkü, kralın oğlu olarak dünyaya gelme şansına sahip olan ya da doğal olarak kendinde bir komutanlık, bir zorbalık, bir hükümdarlık elde edebilecek gücü bulan kimse için ılımlılıktan daha utanç verici, daha kötü bir şey var mıdır? Hiç kimse tarafından engellenmeden yaşamın bütün iyiliklerinden yararlanabilecekken, halkın yasalarına, sözlerine ve alaylarına boyun eğmek durumuna düşecektir. Ve kendi ülkesinin hakimi olan bu adam, dostlarına düşmanlarından daha fazla bir şey veremedikten sonra, doğruluğun ve ılımlılığın şu sözde güzelliği onu nasıl olur da mutsuz kılmaz ki?
- - Demek ki ,böyle bir ülkede bir genç kendi kendine 'Nasıl güçlü olup da kendimi her türlü haksızlıktan koruyabilirim?' diye sorsa, öyle sanıyorum ki, ona gösterilecek yol, hiç zaman yitirmeden ülkenin efendisi ile aynı şeyleri sevip yine aynı şeylerden nefret etmek ve olabildiğince ona benzemeye çalışmaktır. (...)
Ama haksızlık etmemeyi de başarabilecek midir? Yoksa haksızlık eden efendisine benzediği ve onun sayesinde büyük bir itibar sağladığı için başaramayacak mıdır? Ben tersine, onun olabildiği kadar çok haksızlık etmek ve buna karşılık ceza görmemek isteyeceğini sanıyorum. (...)
Demek ki, kötülüklerin en büyüğü onun benliğini saracak, efendisini taklit etmesi ve güçlü olması yüzünden de ruhu soysuz ve aşağılık bir ruh olacaktır. - "Çünkü ölüm korkusu, Atinalılar, kişinin gerçekte bilge değilken kendini bilge sanması değil midir? kişinin bilmediğini bilir sanması değil midir? gerçekte, kimse bilmiyor ölümün ne olduğunu; insana özgü en büyük iyiliktir belki ölüm; ama en büyük kötülükmüş gibi korkuyor ondan. bilmediğimiz bir şeyi bildiğimizi sanmak kınanacak bir bilgisizlik değil midir?"
- İster hakkımda beraat kararı verin ister vermeyin: Bu yüzden bir değil bin kere ölmem gerekse bile tutumumu değiştirmeyeceğim.
- O halde şunu demeli Adeimanthos; en iyi erdemlere sahip kişiler kötü bir eğitimden geçince kötüden de kötü olacaklar. Büyük suçlar, dehşetli kötülükler vasat karakterli kimselerin işi midir, yoksa aldığı eğitimle sapıtmış iyi karakterli kimselerin işi mi? Zayıf bir canlı iyiliğin de kötülüğün de büyük olanına erişemez, öyle değil mi?
- Elbette, kaç çeşit insan karakteri varsa o kadar da devlet biçimi bulunur. Sana göre devlet biçimleri meşe ormanlarından yahut kayalıklardan mı fışkırıyor; yoksa o devletlerin yurttaşlarının her konuda kendini gösteren karakterlerinden mi geliyor?
- Böyleleri hiç kimsenin dostu olamayacak kişilerdir; ya sahip olabilirler ya da köle. Ruhunda zorbalık bulunan kişiler gerçek özgürlüğün ve gerçek sevginin hiçbir zaman yanından bile geçemezler.
- Bu nedenle, ruhun yüceliğine ve bilgeliğine erişememiş kişiler; sırf bedenin ihtiyaçlarını doyuranlar yalnızca alçağa inip ortaya kadar çıkar gibidirler; bütün yaşamları bu iki kat arasında gidip gelmekle geçer. O sınırların dışına çıkmayı başaramazlar; ne başlarını kaldırıp hakiki yükseğe bakmış ne de ona doğru gitmeye çabalamışlardır. Ruhları varlıkla hiçbir zaman bütünleşmemiş ve güvenilir, sırf kendisi olan bir haz tadamamıştır. Tıpkı sağırlar gibidir gözleri, hep yere doğru, aşağıda bulunan ziyafete dönüktür. Karınlarını adeta müsabaka eder gibi doyururlar ve kimin daha fazla yediği üzerinde kavgaya tutuşurlar; boynuz ve çiftleriyle birbirlerini vurmaya çalışırlar; bir türlüde aç gözleri doymak bilmez. Çünkü yedikleri şey hakiki yemek olmadığı gibi; doyurmaya çalıştıkları tarafları da gerçek varlık olan, yediklerini saklayabilecek olan ruhları değil.