- İyiler, ne para için yönetmeyi üzerlerine alırlar, ne de şeref için; yönetmelerine karşılık ücret isteseler, kendilerine ücretli uşak, yönetmelerinden faydalanarak gizlice para çekecek olsalar, hırsız derler diye korkarlar. Şeref için de razı olmazlar bu işe; çünkü düşkün değillerdir şerefe. Bu yüzden yönetmeyi üzerlerine almak için karşılarında bir zor, bir ceza bulunması gerekir. Belki de, bir kimsenin yönetme işine zorlanmadan kendiliğinden atılması bu yüzden ayıp sayılmıştır. Burada cezanın en büyüğü, kendimiz yönetime karışmayınca daha kötü birinin yönetime girmiş olmasıdır. Bence, en değerli kimseler, bundan korktukları için yönetmeyi ele alırlar; yoksa bir nimete konmak, rahatlarını sağlamak için değil. Yönetimi verecek kendilerinden daha değerli, hiç değilse kendilerine eş değerde kimseyi bulamadıkları için, ister istemez yönetimi alırlar üzerlerine. Ama, bir toplum düşünelim ki, orada herkes değerli olsun, o zaman şimdiki gibi iyi adam yönetimi ele almaya değil, almamaya çalışırdı. Böylece asıl yönetmenin gerçekte kendi işine geleni değil, yönetilenin işine geleni gözettiği belli olurdu; çünkü başkasına yararlı olacağım diye uğraşmaktansa, başkasından yardım görmek, akıllı adamın daha çok işine gelirdi.
- Başlı başına bir 'doğruluk' ve 'eğrilik' vardır. Her ikisi de, Tanrılar ve insanlar görsün görmesin, insanın içindedir. Hiçbiriniz ne şiirle ne sözle bunları ele alıp birinin içimizdeki en büyük bela, ötekininse en büyük nimet olduğunu yetesiye belirtemediniz. Genç yaşımızda buna inandırılmış olsaydık haksızlığı önlemek için birbirimize bekçilik etmezdik. İnsan belaların en büyüğüyle bir çatı altında bulunmaktan korkar, kendi kendinin bekçisi olurdu.
- Sadece, şuna iyice inanın,yargıçlarım,asıl mesele,ölümden sakınmak değil,haksızlıktan sakınmaktır.Çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar.
- O zaman anladım ki, şairler eserlerini bilgileriyle değil, bir çeşit iç güdüyle, Tanrı'dan gelme bir ilhamla yazıyorlar.Tıpkı bir sürü güzel şey söyleyip de dediklerinden hiçbir şey anlaşılamayan Tanrı sözcükleri, biliciler gibi.
- Hiç kimse, başa gelebilecek en büyük kötülük zannedilen ölümün, belki de en büyük iyilik olduğunu bilemez. Bu bilgisizlik, yani kişinin bilmediği şeyi bildiğini zannetmesi, onursuz bir cehalet değil midir?
- O halde birisinden hangi kötülüğü görürsek görelim, ona kötülükle karşılık vermemeli ve misilleme yapmamalıyız. Fakat iyi düşün Krito, bu tasdik ettiğin görüşleri gerçekten benimsiyor musun? Çünkü bu görüşler bugün çok az insan tarafından kabul edildiği gibi, gelecekte de böyle olacak.
- İyi insanlar gençliklerinde saf olurlar, kötülere çabuk kanarlar, çünkü içlerinde kötülerin davranışlarını anlamayı kolaylaştıracak örnek yoktur.
- İçlerinde Tanrı'nın koyduğu altını, gümüşü saklayanların, insanların vereceği altında ve gümüşte gözü olmaz. Kendi altın yaradılışlarını dünyanın altınıyla kirletmek günahtır. Çünkü, dünya altını yüzünden türlü kötülükler işlenmiştir. Oysa ki, içlerindeki altın tertemizdir.
- Bir şeyi açık seçik göremeyince buna gülecek yerde düşünmeli: Acaba daha ışıklı bir dünyadan gelip karanlıklara alışamadığı için mi, yoksa bilgisizlikten aydınlığa varıp aşırı bir parlaklıkla kamaştığı için mi bulanık görüyor göz? Birincisi övülecek, ikincisi acınacak bir haldir. Karanlığa alışamayan göz, ışıklı bir dünyadan geliyor demektir. Ona gülersek, gülünç oluruz. Ötekineyse hakkımızdır gülmek.
- Bir devlette başa geçenler, başa geçmeyi en az isteyenler oldu mu, dirliğin de, düzenin de en iyisi olarak var demektir. Baştakilerin böyle olmadığı yerdeyse, tam tersine, ne dirlik vardır ne de düzen.