- Neden hep aynı şablonu tekrarlamak isteriz ki? Buna katlanmak mümkün değildir. Doğaya bile terstir. Hayattaki zorlukları düşmanımız değil de tecrübe edinebileceğimiz kaynaklar olarak görmek daha faydalı değil midir?
- İnsanların birbirinden farklı olduğuna inanmak neden bu kadar zor? Kültürel farklılıkların hayatlarımızı zenginleştirip daha ilginç hale getireceğini neden bir türlü kabul edemiyoruz da yeni kabileler kurmak için kanunlar çıkarıyoruz?
- Akvaryumdaki balıkları severiz. Bize kendi yaşamımızı hatırlatırlar, biz de iyi beslenmemize rağmen etrafımızdaki camdan duvarların ötesine geçemeyiz.
- Neden sevgi, merhametten daha önemlidir? Çünkü merhamet, sevginin kendin belli etme biçimlerinden biridir. Dahası merhamet de sevginin insanların yakınlarıyla birleşmelerini sağlamak için kullandığı birçok yoldan biridir.
- Gençliğimde çok seyahat ettim. Fakir ve zengin ülkeleri gezdim. Hemen hiçbir zaman konuşulan dilleri bilmiyordum. Ama sevginin sessiz belagati sayesinde nereye gitsem derdimi anlatabildim.
- Sevginin çağrısı sözlerimde ve hareketlerimde değil, hayatı yaşayış biçimimdedir.
- ...Hem ayrıca, karşısına çıkan insanlardan hiçbiri, sevdiği işi yapmayı seçmemişti. Gerçek buydu işte.
"Gözyaşlarıyla yıkanan bir vadideyiz." dedi görünmez arladaşına. "Bir sürü hayal kurabiliriz, hayat serttir, amansızdır, üzücüdür." - Yüreğini dinlemek zorundasın; çünkü onu susturmayı hiçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır, göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir. Hiç kimse kendi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek.
İnsanlar resimlerin ve sözcüklerin büyüsüne kapılıp sonunda evrenin dilini unuturlar.
Kumullar rüzgarın etkisiyle değişirler; ama çöl hep aynı kalır. Aşk da böyledir.
İnsan sevince, nesneler daha çok anlam kazanıyor.
İnsanın ne zaman öleceğini önceden bilerek savaşa gitmesi olanaksızdır.
Haindir develer. En küçük bir yorgunluk belirtisi göstermeden binlerce fersah yol alırlar. Ve sonra birden dizüstü çöküp ölürler. Oysa atlar yavaş yavaş yorulurlar. Ve sen onlardan neler isteyebileceğini ve ne zaman öleceklerini bilirsin.
Çöl, insanların yüreğini hayallerle doldurur.
İnsanlar gitmekten çok geri dönüşü hayal ediyorlar.
İnsanlar ulaşmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar.
Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez.
Her arama anı bir karşılaşma anıdır.
Genellikle ölüm insanı hayata karşı daha dikkatli olmaya zorlar.
Sevdiğimiz zaman evrenin bir parçası oluruz. Sevdiğimiz zaman olanları anlamaya gereksinimimiz yoktur. - Bir erkeğin bir kadına, bir babanın kızına, Tanrı'nın bütün yarattıklarına duyduğu sevgi değil bu. Tıpkı niye o yollardan geçtiğini anlatamadan hedefine koşan bir nehir gibi, ismi ve açıklaması olmayan bir sevgi. Alacağı da vereceği de olmayan, sadece varlığını hissettiren bir sevgi. Asla senin olmayacağım, asla benim olmayacaksın, ama yine de söyleyebilirim: Seni seviyorum, seni seviyorum.
Çok uzun zamandır, tanışan ruhlarımız artık sözlere ihtiyaç duymuyor, bedenlerimizin birbirine değmesi yetiyordu sanki. Herkesi birleştiren duygu intikam arzusuydu anlaşılan. Onların derdi suçluların cezalarını çektiğini görüp rahatlamak değildi; mesele bu kadınlara genç, güzel, hayat dolu zengin kızları olmalarının bedelini ödetmekti. Meydandakilerin çoğunun gençliğinde bıraktığı ya da zaten asla erişemediği her şey için cezayı hak etmişlerdi. Güzelliğin hesabını vermeliydiler. Neşenin, gülüşlerin ve umudun hesabını vermeliydiler. Böyle bir dünya da hepimizin ne kadar sefil, öfkeli, güçsüz olduğumuzu ispat eden duygulara yer yoktu. Hepsini kendi kendimizi bütün bunları yaşadığımıza inandırmak için yapacaktık. Sırf kendi sorunlarından kaçmak uğruna başkalarına yardım etmek için dört dönen çok insan tanırım.
" Seven insan ne kendine kıyar ne karşısındakine."
İnsan hayatın büyük sırlarına iki yoldan erebilirdi sadece: acıyla ve sevgiyle. - Kurbanlar sonunda hep suçu kendilerinde ararlar. Bu suçluluk duygusu yüzünden bugüne kadar hep kendi kendimi cezalandırdım. Kendimi bir kadın olarak hissettiğimden beri erkeklerle ilişkilerimde hep ıstırabın, çatışmanın, hayal kırıklığının peşinden koştum.
Dağın yüksek olduğunu anlamak için dağa tırmanmaya gerek yoktur.
Göz yaşları ruhun kanıdır.
Enerjilerini harca ki dinç kalasın. Öfkeni dışarı atabilirsen tazelenirsin.
Hata yapmaktan korkmayan, hata yapan insanları arayıp bul. Onların hataları, yaptıklarını gölgede bırakmış olabilir. Fakat dünyayı ancak böyle insanlar değiştirir, defalarca hata yaptıktan sonra gerçekten fark yaratmayı ancak onlar başarırlar.
Dilenci nasıl ihtiyaçtan dilenirse, sadaka verende ihtiyaçtan verir. Sadaka iki ihtiyacın arasındaki bağdır.
Hayatta birileri tavsiye ya da destek için kapılarını çaldığında müthiş sevinen, inanılmaz cömert, inanılmaz yardımsever pek çok insan tanıdım. Yanındakine iyilik yapmaktan daha güzel ne olabilir.
Fener lambalarını yakın, pillerin içindeki zıt kutuplardır ve ışığın yanmasını sağlarlar. Çekim gücüyle yakınlaşarak çarpışan iki gezegendir onlar. Eski, çok eski zamanlardan tanışan iki aşıktır. İkinci alem, Kader tarafından özel bir görev için seçilen iki kişinin doğru yerde karşılaşmasıyla tesadüfen ortaya çıkabilir. Dünyada bir araya getirecek olan şeyin doludizgin gittiği fiziksel mekana yollara düşmemiştir. Bazen de onları neyin yaklaştırdığını anlamadan kendi yollarına giderler. Fakat Tanrı isterse aşkı bir kere tatmış olanlar tekrar bir araya gelebilirler.