- Ey karşısında vecitli saatler yaşadığım eski dostum kağıt! Ne zaman dertlerime kulak verecek, ne zaman kafamdakilere makes olacaksın? Fikirler kelebekler gibi, onları hafızaya iğnelemeye kalkınca bir toz yığını haline geliyorlar... Yazabilsem benim bir hürriyetim olacak. Belki yaşadığımı ve yaşamaya layık olduğumu hissedeceğim. Bu zavallı satırların hiçbir okuyucusu olmasa bile. Denize atılan bir şişe onlar. Belki dalgalar asırlarca sonra aşina bir ele tevdi edecek onları... s 85
- Upanişadlar, Şakuntala, Bhagavad-Gita: bir çağı büyüleyen üç kitap. Upanişadlar zekayı fethetti, Şakuntala gönlü. Anquetil tercümesini okuyan Schopenhauer "Hiçbir kitap ruhumuzu Upanişadlar kadar yükseltemez" diye haykırmıştı. Şakuntala şu mısraları ilham etti Goethe'ye: "İlkbaharın çiçeklerini, sonbaharın meyvelerini ister misin? Yorgun musun, kendinden geçmeye mi ihtiyacın var? Sana tek kelimede hem yeri göğü, hem yeri sunuyorum: Şakuntala" . S.247
- Osmanlı tarihinin günümüzdeki farklı yorumlarının bir zamanlar Osmanlı'nın kapladığı uzayı temsil eden "büyük atlas"ın lime lime olmasından sonra, bünyesinde yaşayan halklara kimlik kazandırıcı inşaat malzemeleri olarak hizmet verdiğini ve vermeye devam ettiğini eklemek gerekir .
- Yanlış anlaşılmasın: Sultan Abdülhamid'in Şahsı değil bugün önemli olan. Önemli olan biyolojik varoluş değil. Eti, kanı, tırnağı, gözü, kulağı değil... Asıl önemlisi, onun bu toplum için, bu millet için, bu ümmet için ifade ettiği manadır. Emperyalizme karşı soylu bir direnişin sembolüdür o. 'Son Kale'nin, 'insanlığın son adasının son cesur neferlerinden birisidir...
- Ama bu elleri hâlâ Osmanlı mayası kokan halkın gönlünden izlerini silmeyi başarabilecek bir babayiğit var mıydı? Fethini? Rüyam? Duanı?
- Ümit dağlarını bir gelecek zaman ürpertisi sarmıştır ki, kopkoyu?
- Fakat o da ne? Ne geride bıraktığı toplum Âsım?ın bulmayı beklediği toplumdur, ne de artık Asım eski Âsim?dır. Üçgenin açıları değişmiştir.
- Çalışmak için de içimizde bir ümit dediğin bir kıvılcımı çakmalı değil midir? Ümit dediğin, bir kandil gibi, bir işaret fişeği gibi hatta bir şimşek gibi önümüzü aydınlatmalı Âsim. Ona ihtiyacımız hadden fazla.
- Sorarım kendime: Gurbette mi, hayrette miyim? Yoklarım taşları, toprakları: İzler, kan izi, Yurdumun kan kusuyor mosmor uzanmış denizi.
- Ah o iyi niyet..! "Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir" diye boşuna dememiş İngilizler...