- "Bazılarına göre sekülerizasyon teorisi, felsefi anlamda Şeytan'ın eseriydi. Şeytan, Tanrı'nın olmadığı bir dünyanın ilhamını vermişti; Tanrı olmayınca kendisi de olmayacaktı ortalıkta. Ancak Şeytan'ın, en büyük çalımı da burada ortaya çıktı. Zira insanların dünyasında Tanrı merkezi yerini kaybedince Şeytan da en büyük başarısını yakalayacak ve kendi izini kaybettirecekti. Olmadığına inandıracaktı insanları. Var olduğunun bilinmesinden daha etkili bir sahne sağlayacaktı bu durum. Gerçek olmadığına inananlar kendisine karşı daha savunmasız kalacaklar ve böylelikle krallığını kurabilmek için daha müsait bir ortam ağlayabilecekti." (S. 271)
- "Mesela bölgedeki Müslümanların kendilerini neden Doğu'nun ortasında görmeleri gerektiğini düşündük mü hiç? Yani biz kalkıp İngiltere'ye Uzak Batı, Almanya'ya Orta Batı diyor muyuz hiç? İyi de neden onlar bizi Ortadoğu, Yakındoğu, Uzakdoğu gibi kavram hapishanelerine tıkıştırdıklarında gardiyanlık yapmaktan pek bir memnun oluyoruz, sesimiz soluğumuz çıkmıyor? Üstelik de bu görevimizden pek bir mutlu oluyoruz." (S. 298)
- Sende kuvvet varsa bende de hakikat var,
Kuvvet sistir kalkar, hakikat güneştir dogar,
Ben korkmam kuvvetten, sen de korkma hakikatten,
Ondan korkanlar ayrılamaz zulüm ve zulmetten. - Biz hakikatlerin sadece bir tarafını görmeye mahkum edilmişizdir.Oysa yalnız bir tarafı görmek hiçbir şeyi görmemektir. Cemil MERİÇ
- Bir gun dostlarimdan birininsatin ladigi sapkanin basina buyukce dustugunu soyledigim vakit, hanimi: -"Sapkaci bunu verdi" dedi ve siz sapkacidan daha mi iyi bileceksiniz "?, der gibi yuzume bakdi.. sayfa 264.
- Osmanlı kendisini bir iddia ile kabul ettirdi. Neydi bu iddia? Osmanlı kendisini bir projeyle kabul ettirdi. Neydi bu proje? Osmanlı, çağında tam da yapılması bekleneni yaptığı için başarılı oldu deniliyor. Neydi o yapılması beklenen görev? Osmanlı'nıın iddiasındaki sır, Fernand Braudel'in Balkan fütühatı hakkında yaptığı çarpıcı yorumda gördüğümüz gibi, mevcut düzenden daha insani, daha akılcı, daha gerçekci ve daha üstün olan bir çözümü getirebilmesinde yatıyordu. Mevcut çelişkilere önerdiği daha elverişli çözümdür Osmanlıyı asırlardır başarılı kılan. (S. 10)
- Velhasıl, bazılarının zannettiği gibi umudumuz tarihte değil. Aksine, tarihin umudu bizdedir. (S. 13)
- Osmanlı Devleti?nin parçalanması sadece birkaç ay içerisinde gerçekleşti ve 1918 Ekim?inin son günü artık Osmanlı?sız bir dünya haritası vardı. Bununla da bitmedi? Önce Saltanat, sonra Halifelik İngiliz dayatması daha doğrusu oyunu yüzünden birer hamlede kaldırıldı. Selçuklulardan beri bu toprakların beyinlerini sulamış olan binlerce medrese aynı yıl bir darbeyle ortadan kaldırıldı. Osmanlı?nın protokolde üçüncü sıraya çıkardığı Şeyhülislam, Bakanlar Kurulu?ndan çıkartılıp üst düzey bir memur haline getirildi. 1925?te toplumun kılık kıyafeti değiştirildi. 1926?da sıra günlük hayatını düzenleyen Medeni Hukuka gelmişti. Maksat, yeni bir insan vücuda getirmekti. 1928?de bu defa alfabesi (yazısı) elden gitti Osmanlı?nın. Okullardan din dersi, siyer, Arapça, Farsça, hat sanatı gibi dersler kaldırıldı. Mahir İz?in dediği gibi maksat ?maziden alakayı kesmek?ti. 1932?de ezan Türkçeleştirildi. Minarelere ?yabancı bir ses? dokundu. ?Allahu ekber? demek yasaklandı. Tüm bunları, boşalan camileri satmak veya kiralamak, yıkmak veya arsasını ele geçirip partinin kodamanlarına peşkeş çekmek üzere iç etme adımı takip etti. Velhasıl, Lozan süreciyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu?nun toprakları ve haritası üzerinde olduğu gibi kültürel ve zihinsel yapısı üzerinde de tarihte rastlanan en geniş kapsamlı operasyonlardan birinin gerçekleştiğini ve bir daha bu topraklarda ?Osmanlı? gibi ?tehlikeli? bir oluşuma meydan verilmemesi için içeriden ve dışarıdan uğraşıldığını görüyoruz. Osmanlı satılığa çıkarılmıştı. Yalnız antika eşyaları, camileri, medreseleri değil, Ayasofya?sı dahil pek çok maddi ve manevî varlığı satıldı. Kime peki? Ve neden?
- Sen bu millete lazımsın. Elhamdülillah! Bu müjdeli şehirde bir insanlık bahçesi kurduk. Onu yaşatman ve köklerini yeryüzünün merkezine değdirmen gerek. Sen seçilmiş birisin. Bunu yaptılarınla yeterince ortaya koydun zaten. Ama yapılacak daha yığınla işin var. Dünya ahvali giderek karışıyor. Geçenlerde Cezayir' den gelen bir Şazeli şeyhiyle görüştüm, Hıristiyan Portekizlilerle, özellikle Denizci Henri dedikleri krallarının teşvikiyle Afrika'nın garp canibini basıp yakaladıkları insanları köleleştirmeye başlamışlar. Garp ufuklarında acayip hadiseler zuhura geliyor. Dünya, değişiyor. Bundan sonra da öyle işler yap ki, ahir zamanda insanlara azık olsun eylemlerin, Müslümanlara yüzyıllarca sığınak olsun. Onları, bu azim fitneye karşı bir kalkan gibi korusun asırlarca.
- İyi de ben Atatürk'ün bu astronomik miktardaki mal varlığını mevcut geliriyle nasıl ve nereden edindiğini sorgulamadım ki? İş daha oraya gelmedi. Neden oraya takılıyorsunuz? Ben sadece resmi belgedeki mal dökümünü aktardım