- tanpıar'ın dediği gibi eskiyi yıkmakta gösterdiğimiz hüneri,yeniyi kurmakta ve sürdürmekte gösteremediğimiz içinde ,başta istanbul olmak üzere şehirlerimiz bugün hazin bir enkaz yığını...
- bir şehri bulmak için onda kaybolmak lazım...
- oleg grabar'ın belirttiği gibi islam şehirleri insan yülü şehirlerdir..
- "Alışmışız modern olanı Batı'yla, geleneksel olanı da Doğu ve İslam'la özdeşleştirmeye..." (S. 16).
- "Doğu ne, Batı ne? Bir buçuk asırdır tartışıp durduğumuz bu iki dünya gerçekten böylesine simetrik karşıtlar şeklinde konumlandırılmak için hangi şahadetnamelerle çıkıp gelirler önümüze? Kimler onlara Sen Doğu'sun, Sen Batı'sın dedi? Avrupalılaşma diye başladığımız serüvenin adı gün geldi Garplılaşma oldu, sonra Batılılaşma, Modernleşme, şimdi de Küreselleşme. Yine de bütün bu terimleri tek bir çuvala koyup hepsinin etiketlerinin üzerine yeni etiketler yapıştırmak suretiyle meseleyi halledivereceğimizi zannetmek bir başka kolaycılık olmaz mı?" (S. 22)
- "Doğu-Batı, Avrupa-İslam, şimdilerde Batı-İslam çatışması şeklinde vaz ettiğimiz söylemsel düzen, tekrarlana tekrarlana öyle bir Frankestein'a dönüşüyor ki, sonuçta, bunlar bir realiteyi ifade eden kavramlar olmak yerine, nerdeyse realitenin yerini alıyor" (S. 23)
- "Avrupa şimdiye kadar hep yönetim ve ulus-devlet düzeyinde ele alındı. İnsan yoktu bu resmin içinde. Sosyal teori denilen alan bile, bir toplum teorisini üretmekten aciz kalmış, daha ziyade kurumsal süreçler ve siyaset tarzları incelenmiş ama insanların kendi dünyalarını kültürel olarak inşa etme biçimlerine eğilinmemiştir." (S. 25)
- "300 milyonluk nüfusuyla Avrupa bir kıta sayılacaksa, o zaman 1,5 milyarlık nüfusu ve aşağı yukarı Avrupa'nın yüzölçümüne denk topraklarıyla Hindistan neden bir kıta olmasın? Bunun objektif, Avrupa zihin kıtası haricinde sahih bir geçerliliği olduğundan söz edilebilir mi?" (S. 27)
- "Burada Bizans'ı Batı'nın Osmanlı'yı Doğu'nun temsilcisi olarak değerlendirmenin yanıltıcılığını bir kere daha görmüş oluyoruz. Şurası giderek açıklık kazanıyor ki, Bizans, bizim bugün bizim ona verdiğimiz anlamda Avrupalı değildi. Hatta uzun yüzyıllar boyunca Katolik âlemi tarafından Doğulu olarak görüldü, öyle muamelede bulunuldu kendisine." (S. 28)
- "Yani bir yandan bir Doğu kurgusu imal ederken, öbür yandan bunun negatif simetriği olan bir Batı kurgusu imal etmektedir ki, bu anlamda Doğu, Batı-olmayan, Batı da Doğu-olmayan ne varsa bütün unsurları bünyelerinde toplayan saf ve özcü varlıklar halinde kristalize edilmektedir." (S. 29)
"Biraz deşerseniz ortak muhayyilemizi, onun aslında bir toprak parçası, yani coğrafi bir anlamdan çok, bir türlü sahip olamadığımız herzeyi temsil eden ideal ve özlem, daha doğrusu arzu nesnesi olarak anlaşıldığını fark ederiz." (S. 31)