- Zengin deneyimlerle, iyi öğrenilmiş derslerle, pırıl pırıl çocukluk anılarıyla, kırlarda yaşanan eşsiz mutluluklarla, açık denizin diriltici rüzgarlarıyla dolu bir geçmiş; yay gibi gergin, sıkı, yoğun bir bugün; yeşermiş, havadar, verimli bir gelecek: yaşamın. Geçmişin, bugünün, geleceğin birbirine karışıyor; kollarının, bacaklarının ağırlığı, sinsi migrenin, bıkkınlığın, sıcak, neskafenin acılığı ve ılıklığı var sadece.
- Başka şeyleri hatırlamayı canın hiç çekmiyor; ne aileni, ne öğrenimini, ne aşklarını, ne dostlarını, ne tatillerini, ne de tasarılarını. Yolculuklara çıktın ve dönüşte yanında hiçbir şey getirmedin. Oturuyor ve beklemek istiyorsun sadece, bekleyecek bir şey kalmayana kadar beklemek: Gece olsun, saatler vursun, günler geçip gitsin, anılar silikleşsin.
- Sen bir aylak, bir uyurgezersin, bir istiridyesin. Tanımlar saatlere, günler günlere göre değişiyor ama taşıdıkları anlam az çok belli: Yaşamanın, harekete geçmenin, bir şey yapmanın pek sana göre olmadığını hissediyorsun; sadece yürüyüp gitmek istiyorsun, sadece bekleyişi ve unutuşu istiyorsun.
- Senin özürlere, pişmanlıklara, nostaljilere ihtiyacın yok.
- Dostların bıktı artık, kapını çalmıyorlar. Onlarla karşılaşabileceğin sokaklarda pek yürümüyorsun artık. Sorulardan, rastlantı eseri karşına çıkan birinin bakışlarından kaçıyor, sana ısmarlamak istediği birayı ya da kahveyi kabul etmiyorsun. Sadece gece ve odan, üstüne uzandığın dar sedir, her an yeniden keşfettiğin tavan seni koruyor.
- Tüm yaşamını bir ağacın karşısında geçirebilirmişsin gibine geliyor, onu tüketmeden, anlamadan, çünkü anlayacağın bir şey yok; sadece ona bakarak.
- Ölümün için her şey çoktan hazır (...) En yüksek tepelerin doruğuna ne diye tırmanasın ki, sonradan inmek zorunda kalacak olduktan sonra; inince de, yaşamını oraya nasıl çıktığını anlatarak geçirmemen mümkün mü? Ne diye yaşar gibi görünesin ki? Neden sürdüresin?
- Pek yaşadın denemez, oysa her şey çoktan söylendi, çoktan bitti.
- Yararlı öğütleri dinlemeyeceksin artık. Çare nedir diye sormayacaksın. Kendi yolunda yürüyüp gidecek, ağaçlara, taşlara, suya, göğe, çehrene, bulutlara, tavanlara, boşluğa bakacaksın.
- Yağmurlar geliyor. Evden hiç çıkmıyorsun, odandansa nadiren çıkıyorsun. Gün boyunca yüksek sesle okuyorsun, metindeki satırları parmağınla izleyerek, tıpkı çocuklar gibi, yaşlılar gibi okuyorsun, ta ki sözcükler anlamlarını yitirene dek, en basit cümle çarpık, anlaşılmaz olana dek.