- Hedef var, ama yol yok; yol dediğimiz şey tereddütten ibaret.
- Bu dünya için kendini paralaman gülünç.
- Şu duygu: "Burada demirlemeyeceğim" ve anında kabarıp coşan ve insanı sarmalayan dalgaları hissediş.
- Yaşamın daha başlangıcında iki ödev: Giderek çevreni daraltmak ve kendini bu çevre dışında bir yerde gizleyip gizlemediğini sürekli denetlemek.
- Sadece burada ıstırap ıstıraptır. Bu demek değildir ki, burada ıstırap çekenler bir başka yerde çektikleri ıstıraptan ötürü ödüllendirilecek; bunun anlamı, bu dünyada ıstırap denen şeyin bir başka dünyada değişmeyip, yalnız karşıtından bağımsız kılınacağı ve mutluluğa dönüşeceğidir.
- Dünyanın acılarından uzak tutabilirsin kendini, bu sana kalmış olup doğana uyar, ama tam olarak bu uzak duruş belki kaçınabileceğin yegane acıdır.
- "Ama sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi işine döndü."
Belki de hiçbirinde geçmez ama, açık seçiklikten yoksun eski hikayeler yığınından kulağımıza tanıdık gelen bir saptamadır bu. - Kendi alın kemiği kendi yolunu tıkıyor. (Kendi alnına toslayarak alnını kana buluyor.)
O, kendini bu dünyada hapsedilmiş hissediyor, kuşatılmış hissediyor kendini; tutuklunun üzüntüsü, acizliği, hastalığı, çılgın kuruntuları onun içinde de infilak ediyor; hiçbir avuntu onu avutamaz, salt avuntu olduğu için, tutsaklığın hayvani gerçeğine karşı nazik ve baş ağrıtan bir avuntu olduğu için.
....
Bir sürü yargıcı var, ağaca tüneyen kuş ordusuna benziyorlar. Sesleri birbirine karışıyor, makam ve yetki sorunları içinden çıkılamayacak denli karışık, ve makamlar sürekli değişiyor. Ama bununla beraber insan onların arasından bireyleri ayırt edebilir.
....
Çoğunlukla uzun sürelerle duraklayan ama esasında sonsuzca süren, kendisinin ve başkasının, ama tüm hayatın eziyet eden, ağır aksak, dalga benzeri devinimi ona işkence ediyor. Çünkü bu ona sonsuz düşünme zorunluluğu getiriyor. Bazen bu işkence olayların önünde gidiyor gibi geliyor ona. Arkadaşının çocuğu olacağını öğrendiği zaman, bu doğum için kendi düşüncelerinde zaten acı çekmiş olduğunu fark ediyor. - ...
Güneydeki o kente varmaktı amacım , öyle bir kent ki köyde kendisi ile ilgili şöyle konuşuluyordu:
-Hani ne insan şu oradakiler! Düşünsenize hiç uyudukları yok.
-Neden?
-Yorulmuyorlar da ondan
-Neden yorulmuyorlar?
-Çünkü aptal hepsi
-Aptallar yorulmaz mı?
-Aptallar yorulur mu hiç ! . - Pazar günkü mektubunuzu tekrar okudum; ilk okuyuşumdan sonra düşündüğümden daha da korkunçmuş. İnsan, Milena, sizin yüzünüzü avuçları arasına almalı ve dosdoğru gözlerinizin içine bakmalı ki, karşınızdakinin gözlerinde kendinizi görüp o andan itibaren o yazdıklarınızı değil yazmak, düşünemeyecek hale gelesiniz...