- Mükemmel bi kitap Israrla tavsiye ediyorum . Kesinlikle çok begeniceksiniz. Suana kadar bitmesini istemediğim tek kitaptı diyebilirim
- Her kitap akılda kalmak, yeryüzünde bir iz bırakmak arzusuyla yazılır. Bu hariç. Bu kitap okunur okunmaz unutulmaz için yazıldı. Suya yazı yazar gibi. Siyah süt'ü yazarken benim için esas olan hafızamda bahar temizliği yapmaktı. Ben bu kitabı hatırlamak için değil, unutmak için yazdım. İnanıyorum ki okurken de öyle olmalı. Kitabı okurken her satır bir öncekinin yerini almalı. Kat üstüne kat inşa eder gibi biriktirerek okumak yerine, daracık bir depoya yeni bir şey koyabilmek için daha evvel orada olan eşyaları boşaltır gibi okunmalı her sayfa. Yani bir önceki sayfayı yok ede ede. Bu kitap ilerledikçe erimeli, kendini sile sile. Öyle ki ortasına gelmeden başı, son satıra varınca da tamamı kaybolmuş olmalı.
- Postnatal aşama "artık" ile "henüz" arasında bir noktanın adı. Artık hamile olmayan ama henüz anne olduğunu da tam anlamıyla idrak edemeyen kadının arada kalmışlığı, sıkışmışlığı, kafa karışıklığı. Bir eşik. Araftan bir kesit belki de. Her eşik gibi, bunun da cinleri var. Loğusaya dadanan cinler...
- Renklerden kül rengi başa padişah olmuş. Ve ilk icraatı, tahtına rakip olabilecek tüm canlı renkleri kodese tıkmak olmuş.
- Sanıyor ki kadın, hüznün filtresinden geçemeyen her şey ona yabancı. "Mutluluk"a "münafık" muamelesi yapıyor da farkında değil.
- Feri sönmüş, voltajı düşmüş gözbebeklerinin.
- Kadının üzerinde eflatuna çalan, parlak kumaştan uzunca bir gecelik var, göğüs kısmında şekilsiz desenler. Geceliğin incecik askılarından biri kopmuş, tutsun diye alelacele bir düğüm atılmış oraya. Ama düğüm atılan askı diğerinden kısa kaldığı için, geceliğin yakası yokuş olmuş, sağdan sola doğru kayıyor. Bu ayrıntı kadına da belli belirsiz bir eğim katmış sanki, her an bir tarafa yatıp düşecekmiş gibi duruyor. Geceliğin üzerindeki desenler çılgın bir desinatörün elinden çıkmış gibi görünse de dikkatlice bakınca bunların süt ve bebek kusmuğu lekeleri olduğu anlaşılıyor.
- "Başarılı" olmaya o kadar koşullanmış ki, ne zaman bir şey aksasa, anında "başarısız" addediyor kendini. Mükemmellik karnesinde bir kırık not almış gibi kızarıyor, utanıyor. Her hatadan sonra yüksek sesle özür diliyor kim bilir kimden. Belki de görünmeyen birilerinden. Neredeyse otomatik. Sabahtan akşama kadar mahçup ve ezik. Bilmiyor ki özür dilemek de bir bağımlılık olabilir; yerli yersiz durmadan etrafındakilere "kusura bakmayın" dedikçe, bakılacak kusurları artar insanın.
- Ve sütü yetmediği için memeleri adına bebekten özür diliyor.
- Geçmiş, çiğneye çiğneye tadı çoktan acılaşmış bir sakız olmuş damağında.