- Bu sehirde tutunacaksam kendime bir harem kurmaliydim. İcine herkesten uzak olmasini diledigim yanlarimi koyacaktim; zaaflarim, hirslarim, kirginliklarim, sirca yuregim. Agasi da ben olacaktim o haremin, sultani da ve bundan boyle kimsenin iceri girip bu sakli yanlarimi gormesine izin vermeyecektim. Ustamin bile...
- Hayattaki en buyuk aldanislar kendimizden memnun oldugumuz anlarda cikar. Seytan kulagimiza fisildar:"Neden daha fazlasini istemiyorsun?"
- Tembellik ve dedikodu denen iki kanat olmasa seytan asla bu kadar yuksekten ucamazdi.
- Butun sevdiklerini gomup nefes almaya devam etmek, lanettir.
- "Hiç" dedi Cihan. Aşk masallari ve kahramanlik destanlariyla buyuyenler bunu pek anlayamazlardi ama aşk dedigin cogu zaman koca bir hiç ile sonlanirdi. "Ulasamayacagim biriydi ve beni sevmiyordu. Kismet degilmis." "Baska kadin mi yoktu? Dedi şah. Cihan ayni seyi ona sormak isterdi. O neden hala yas tutuyordu karisinin arkasindan? Şah anlamis gibi gulumsedi. "Belki de yoktu" dedi.
- Tac Mahal...Tasin aksi suya yansir burada. Yaradan'in yansimasi insana. Aşk, kalp agrisinda bulur aksini. Hakikat ise hikayelerde. Hepimiz ayni gorunmez gok kubbenin altinda yasiyor, didiniyoruz. Zengin ve fakir, musluman ve vaftizli, kadin ve erkek, köle ve efendi, sultan ve filvaz, usta ve çirak... Butun ayrimlarin ortadan kalktigi bir hal var, tekmik sesler kubbede toplanip som bir sessizlige donustugunde. Belki de kainatin merkezi yerin altinda degil ustunde: Kubbede.
- Başımıza beklenmedik rastlantılar ancak bunları karşılamaya hazır olduğumuz anlarda gelir.
- Geniş zamanlarda Tanrı'ya tepki koyup da dar zamanlarda yardımını isteyenlerden değildi. İçindeki ateistten özür diledi.
- Kızarmış patatesin, pilavın, makarnanın, böreğin ve hatta gerekirse ekmeğin yanında pekâlâ ekmek yiyebilirdi.
- Osmanli hukumetinin ilk safdisi ettikleri arasinda yazarlar, sairler, sanatcilar, entelektueller varmis. Once beyinlerden kurtulmuslar, ondan sonra gerisini surmusler-siradan insanlari.