- Mata Hari. 1917'de ölüme mahkum oldu. Dünyanın en çok arzulanan casusu, kurşuna dizme mangasına veda öpücükleri gönderdi. Oniki askerden sekizi atışı ıskaladı.
- İnsan Hakları Komisyonu'nun kapısı her zaman açıktı; ayrıca son bombanın duvarda açtığı gedikten de içeri girilebiliyordu.
- Eğer yaradılış kitabını Havva yazmış olsaydı, insan türünün ilk aşk gecesi acaba nasıl olurdu? Havva kaburga kemiğinden falan doğmadığını, hiç yılan tanımadığını, Tanrı'nın ona acı çekerek doğuracağına ve kocasının ona hükmedeceğine dair bir şey söylemediğini açıklığa kavuşturarak başlardı. Bütün bu hikâyelerin Âdem'in basına anlattığı yalanlar olduğunu söylerdi.
- Çok eski zamanlarda, orman perisi Eko konuşabiliyordu. Üstelik o kadar güzel konuşuyordu ki, sözcükleri sanki daha önce başka hiçbir ağız tarafından dile getirilmemiş gibi güzel geliyordu dinleyenlere. Ancak Zeus'un resmi karısı Tanrıça Hera, sıklıkla yaşadığı kıskançlık krizlerinden birinde onu lanetleyince, Eko cezaların en kötüsünü çekti ve sesinden mahrum kaldı. O andan itibaren artık kendi başına hiçbir şey söyleyemedi, sadece başkalarının söylediğini tekrarladı. Zaman içinde gelenekler, bu laneti en üstün erdeme dönüştürecekti!
- Yazar Fatma Mernissi, Paris müzelerinde, Henri Matisse tarafından yapılmış Türk odalıkların tablolarını gördü. Onlar harem kadınlarıydı: cinsel zevk verici, duygusuz, itaatkâr. Fatma tabloların tarihlerine baktı, karşılaştırdı, kanıtladı: Matisse'in onları böyle resmettiği dönemde, yani yirmili ve otuzlu yıllarda, Türk kadınları vatandaşlık haklarına sahiptiler: Üniversiteye ve parlamentoya giriyor, boşanabiliyor ve peçeyi söküp atıyorlardı. Kadınlar hapishanesi olan harem Türkiye'de yasaklanmıştı, ama Avrupalıların hayal gücünde varlığını sürdürüyordu.
- Sokağın savaşı, ruhun savaşı Benim her iki yarım da diğeri olmadan var olamazdı.Kafesten nefrer etmeden açık havayı sevmek mümkün müdür? Peki ya ölmeden yaşamak, öldürmeden doğmak? Yüreğimde, yani benim boğa güreşi arenamda, özgürlük ve korku sürekli kavga eder. Sayfa 40.
- Yerliler kendi zenginliklerinin gazabına uğradılar. Aslında Latin Amerika'nın acıklı tarihinin özeti budur.
- Dört buçuk yüzyıldır yaşanan deneyimler de açıkça göstermektedir ki, geri kalmışlık ve cehalet çöllerine modernleşme vahalarının yerleştirilmesi, az gelişmişliğin hiç bir sorununa çözüm getirmemektedir.
- yerlilerin cennette Hristiyanlarca karşılaşmaktansa cehenneme gitmeyi yeğlediklerini söylerdi hep. syf. 66
- Nitekim Kilise kendi kendine sordu: Ceza olmadan mükâfat olur mu? Korku olmadan boyun eğme olur mu? Yine sordu: Şeytan olmadan Tanrı olur mu? Kötülük olmadan iyilik olur mu? Ve kilise, Cehennem tehdidinin Cennet vaadinden daha etkili bir yöntem olduğuna karar verdi. O günden beri âlim ve kutsanmış papazları kötülüğün hüküm sürdüğü dipsiz uçurumdaki ateş işkencesini haber vererek bizleri korkutuyorlar.