- "Yirminci yüzyılın sonlarında, özel cezaevi şirketi Corrections Corporation, Kentucy Fried Chicken'dan gelen sermayesiyle 1983'te doğdu ve başlangıcından itibaren tavuk gibi cezaevi satacağını ilan etti."
- Bugün öğrendiğime göre bir grup adam, her ay, derginin çıktığı gün, onu okumak için Uruguay Nehri'ni geçiyorlar.
Sayıları yirmi civarında.Grubun başında altmış küsur yaşlarında uzun yıllar hapis yatmış bir profesör var.
Sabahleyin Paysandu'dan çıkıp Arjantin topraklarına geçiyorlar.Burada hepsi birleşip Crisis dergisinin bir sayısını aldıktan sonra bir kafeye oturuyorlar.İçlerinden biri hepsi için, dergiyi sayfa sayfa yüksek sesle okuyor.Dinliyor ve tartışıyorlar.Okuma bütün gün sürüyor.Bitince, dergiyi kafe sahibine hediye edip ve o derginin yasak olduğu benim ülkeme dönüyorlar.
"Sadece bunun için bile olsa" diye düşündüm, "bunca zahmete değer." - Bugün öğrendiğime göre bir grup adam, her ay, derginin çıktığı gün, onu okumak için Uruguay Nehri'ni geçiyorlar.
Sayıları yirmi civarında.Grubun başında altmış küsur yaşlarında uzun yıllar hapis yatmış bir profesör var.
Sabahleyin Paysandu'dan çıkıp Arjantin topraklarına geçiyorlar.Burada hepsi birleşip Crisis dergisinin bir sayısını aldıktan sonra bir kafeye oturuyorlar.İçlerinden biri hepsi için, dergiyi sayfa sayfa yüksek sesle okuyor.Dinliyor ve tartışıyorlar.Okuma bütün gün sürüyor.Bitince, dergiyi kafe sahibine hediye edip ve o derginin yasak olduğu benim ülkeme dönüyorlar.
"Sadece bunun için bile olsa" diye düşündüm, "bunca zahmete değer." - Bugün öğrendiğime göre bir grup adam, her ay, derginin çıktığı gün, onu okumak için Uruguay Nehri'ni geçiyorlar.
Sayıları yirmi civarında.Grubun başında altmış küsur yaşlarında uzun yıllar hapis yatmış bir profesör var.
Sabahleyin Paysandu'dan çıkıp Arjantin topraklarına geçiyorlar.Burada hepsi birleşip Crisis dergisinin bir sayısını aldıktan sonra bir kafeye oturuyorlar.İçlerinden biri hepsi için, dergiyi sayfa sayfa yüksek sesle okuyor.Dinliyor ve tartışıyorlar.Okuma bütün gün sürüyor.Bitince, dergiyi kafe sahibine hediye edip ve o derginin yasak olduğu benim ülkeme dönüyorlar.
"Sadece bunun için bile olsa" diye düşündüm, "bunca zahmete değer." - Bugün öğrendiğime göre bir grup adam, her ay, derginin çıktığı gün, onu okumak için Uruguay Nehri'ni geçiyorlar.
Sayıları yirmi civarında.Grubun başında altmış küsur yaşlarında uzun yıllar hapis yatmış bir profesör var.
Sabahleyin Paysandu'dan çıkıp Arjantin topraklarına geçiyorlar.Burada hepsi birleşip Crisis dergisinin bir sayısını aldıktan sonra bir kafeye oturuyorlar.İçlerinden biri hepsi için, dergiyi sayfa sayfa yüksek sesle okuyor.Dinliyor ve tartışıyorlar.Okuma bütün gün sürüyor.Bitince, dergiyi kafe sahibine hediye edip ve o derginin yasak olduğu benim ülkeme dönüyorlar.
"Sadece bunun için bile olsa" diye düşündüm, "bunca zahmete değer." - Çocukluğumuzda hissettiğimiz korkular, her önüne gelen şeyden korkmamız, acaba birisinin bizi yemesinden duymuş olduğumuz korkudan mı kaynaklanıyor? Karanlıktan ve yalnız kalmaktan korkmamız da acaba bize o geçmişte kalan terk edişi mi hatırlatıyor? Büyüyünce eski korkaklar olan bizler, etrafa korku salmaya başlıyoruz. Av avcıya dönüşüyor, ağızda çiğnenen yiyecekse onu çiğneyen ağıza. Dün bizi çok korkutan canavarların hepsi bugün bizim tutsağımız; hayvanat bahçelerimizdeki kafeslerde yaşıyorlar, bayraklarımızı ve marşlarımızı süslüyorlar.
- biranın hiçbir suçu yoktur. Bütün suç yoldadır.
- Nitekim Kilise kendi kendine sordu: Ceza olmadan mükâfat olur mu? Korku olmadan boyun eğme olur mu? Yine sordu: Şeytan olmadan Tanrı olur mu? Kötülük olmadan iyilik olur mu? Ve kilise, Cehennem tehdidinin Cennet vaadinden daha etkili bir yöntem olduğuna karar verdi. O günden beri âlim ve kutsanmış papazları kötülüğün hüküm sürdüğü dipsiz uçurumdaki ateş işkencesini haber vererek bizleri korkutuyorlar.
- Katedrale doluşan insanlar gökten bir meleğin inmesini ve ateşten kılıcıyla istilacıların üzerine koşmasını bekliyorlardı. Melek gelmedi. Ama Sultan Mehmet geldi. Beyaz atının üzerinde katedrale girdi ve orayı bugün İstanbul denilen kentin ilk camisine dönüştürdü.
- 16. yüzyıl ortasına doğru yayımlanan bir kararnameyle İspanya'ya kitap ithalatı ve İspanyol gençlerinin ülke dışında öğrenim görmesi yasaklanmıştır. Kırk yıl içinde Salamanca Üniversitesi'ndeki öğrenci sayısı yarı yarıya azalmıştır. Buna karşılık yine aynı çağda dokuz bin manastır vardır İspanya'da ve rahip sayısı neredeyse silahşör soylu sayısı kadar artmaktadır. Dış ticaret 160 bin yabancının elindedir ve ülkeyi ekonomik güçsüzlüğe mahkum eden aristokrasinin savurganlığıdır. 1630'da, yüz elli kadar dük, marki, kont ve vikontun toplam yıllık geliri, 5 milyon duka altınıydı. Medicanelli Dükü'nün yedi yüz hizmetçisi vardı. Osuna Grandükü ise Rus çarıyla alay etmek için üç yüz uşağına kürk manto giydiriyordu. s:47