- 'En ilginç bulduğum şey, insanlardır. Hepimizin sevilmekten bu kadar çok korkması ve sevilmek için bu kadar az şey yapması, sorarım size enteresan değil midir? Ve günün birinde nasılsa bir enayinin bizi yinede sevmesi ve bunun bizim yüzümüzden olduğunu sanmamız...Garip değil mi şimdi bu?'(s:259)
- Daha dün 16 yaşındaydın gibi hissettiğine göre demek ki yalandı. Her şey bizim seçimimiz, bu yolu biz biz seçtik meselesi yani, palavra. Çünkü hiçbir şey seçmeye vakit yoktur aslında. Kalbinde yazılı, kendinin de o anda okuyamadığı, sonra bakınca söktüğü bir yazı, bir bilgi var. Ne seçeceğini sen biliyorsun ama aklınla ilgili bir şey değil bu. Akla zaman mı vardı? Daha dün 16 yaşındaydın, diyorum!Bugüne gelene kadar arada ne oldu? Bu aynı zamanda geride kalan ömründe aynı hızla geçeceğini mi gösteriyor? Biz 'bugün' adlı noktada durup zamanın olmayan iki ucunu arayan biçareler miyiz aslında?Şu anlatılıyor otuzların ortası geçince işte: Hayat diye bir uzunluk birimi yoktur!(s:2)
- Kimse bir cennet dilemez, herkes yana yakıla kendi cehennemini görmek ister.
- ... Fakat sonuna kadar kırsan da zebanileri, giden bir melek geri gelir mi?
- Fakat bu malubiyet bizi aşkla uzun atlamada belini kırmışlar kategorisine sokmaz. Biz seninle havaya zıplayıp sonra kendilerinden haber alınamayanların arasındayız.
- Bir soru'n olmalı mutlaka. O soruyu sormalısın, kimsenin anlamadığı bir dille konuşan ve hep aynı cümleyi tekrar eden bir derviş gibi döne döne aynı soruyu sormalısın. Cevap başlangıçta tahmin ettiğinden ne kadar uzakta ise gerçeğe o kadar yakındır. Sarsılmamışsan, soru'nu kaybetmekten korkmuşsan, hiçbir yere gitmemişsindir aslında.
- Sigara içilmeyecekse yağmurla çay niye var? Madem aşık olunmayacak, kadınlar ve adamlar niye? Madem büyük yanlışlar ve acayip maceralar olmayacak, niye hayat? Böyle böyle uzar gider yağmur boyunca...
- Sigara içilmeyecekse yağmurla çay niye var? Madem aşık olunmayacak, kadınlar ve adamlar niye? Madem büyük yanlışlar ve acayip maceralar olmayacak, niye hayat? Böyle böyle uzar gider yağmur boyunca...
- sen bir rota çizmiş olsan da kesinkes, yolun hep bir planı vardır senin hakkında. yolları yolculuk, yola çıkanı yolcu yapan budur. aldanmazsan, kapılmaz ve yanılmazsan varamazsın yolun gideceği yere. yolculuğun gizi budur: kaybetmezsen yolunu bulamazsın aslında.
bir soru'n olmalı mutlaka. o soruyu sormalısın, kimsenin anlamadığı bir dilde konuşan ve hep aynı cümleyi tekrar eden bir derviş gibi döne döne aynı soruyu sormalısın. cevap, başlangıçta tahmin ettiğinden ne kadar uzakta ise gerçeğe o kadar yakındır. sarsılmamışsan, soru'nu kaybetmekten korkmuşsan, hiçbir yere gitmemişsindir aslında.
düzenin bozulmalı. evden çıkmak budur aslında. yolculuk, bir düşmek ve kalkmak meselesidir. eve yaralarla dönülmüyorsa hiç gidilmemiştir...
sadece uzaklardan gelenler bilirler evlerinin kokusunu. yollara, evlerimizi anlamak için çıkılır. fakat yolda bulduğun cevaplar eve geldiğinde, yakalanmış kelebeğin renklerinin sönmesi gibi parça parça dağılır. yola ait cümleler, yazıktır ki hep yolda kalır. onlar, yolun cevaplarıdır. döndüğünde anlatacağın hep biraz renksiz hikayedir. cevaplar, suyun altında çok renkli görünen ama sudan çıkarıp kuruduğunda renkleri sönen çakıl taşları gibidir. bu, sana böyle gelir. oysa yeni çocukların yeni yollara çıkması için o çakıl taşlarını getirmek, sözün büyülü suyuyla yeniden ıslatmak, renklerini yeniden canlandırmak gerekir.
göz doyar mı? ne kadar görse, doyar? bazı gözlerin ne görse öğüten bir bakışı vardır; doymaz kapanana kadar. akıl kaç soruyu cevapladığında soru sormaz artık? belki akıl, cevapladıkça çoğaltır soruları. kaç yüz gördüğünde görmüş olursun bütün yüzleri? kaç tanışma sona erdirir şaşırmayı? göğüs ne zaman sonuna kadar dolmuş olur aldığı nefeslerden? son nefesini verdiğinde mi?...
bazısı insanların, durulmadan ölür. kimisi yosun tutmaz hiç. dünya ve insanlık, o insanların hayalleriyle iyilesir... - Kadında zaman geçmez.
Sakın günün birinde iyileşmek için zamana güvenme.