- çünkü çok çalışmam gerekiyordu ve depresyona girmeye vakit bulamıyordum. depresyona girememek nedeni ile çünkü öyle lop yumurta gibi. içimde kaskatı duran bir şeylerin varlığından kimseye söz etmiyordum. adliyelerde Kafka'nın ruhuna fatiha okuyarak dolaştığım günlerdi. çünkü çok içlenmiştim. çünkü gücüm, gücüme gitmişti. gül ağacım çünkü. ısrarım çünkü yaşamaktaki. gücüme gitmişti. çünkü. illaki yaşayacaktım. içlenmiştim. içli bir şey olmuştum. bağırmaya yakışmamıştım. ve zati yeterince bağırmıştım. salladığında buzların sesine alışmıştım. çok yürümüştüm. otuz altı numara ayaklarım bile bu dünyayı adımlayıp durmamı acaip karşılamıştı. buna hayret etmiştim. buna çok sevinmiştim. çok hayret etmiştim. ve sesi hayaletle iyi gider diye hayret eden bir şair değildim. hayalet gibi gezdim. yaprakların düşerken attıkları çığlıkları duydum.
- Hayata benzeyen bir yanın vardı Puslu bir güne saklanan Karanlık bir suskunluğu ikiye ayıran bir tabelaydı Frankfurttaydı seni sevişim bir Laternaydı Hep aynı şarkıyı çalardı.
- Yüzümüz gaste kağıdından bu sabah Zam, kira, kaza, yakıt, umut. Gözlerimiz denizler altında yirmi bin fersahta. Güneş kimbilir hangi uzaklarda? Kimbilir nerde şimdi o rezil, palikarya?
- Senin için şiir yazacaktım İstanbul İsmini ağrı koyacaktım.
- Bırak müridin olayım İstanbul
- "Didem 'le ilgili şeyler ... " Müjde Bilir Sombahar dergisinde yayımlanan şiirleriyle tanıdım onu. AylaAbla'ya. verdiği öğütleri, Mr. Parkinson'un yaşadığı depremi sevmiştim. Izmir'de yaşadığını öğrendim sonra. Bu "gizemli şair" hakkında başkaca bir şey bilinmiyordu. Bir dizi uğraşıdan sonra onu bulabildim. Telefonda tanıştık Didem'le. 1995 yılı sonbaharıydı. Konuşmanın başında ikimiz de mahcuptuk nedense. Ama ne olduysa, iki cümle sonra kaynaşmış, dördüncü cümlede buluşmaya karar vermiştik. Peki ama nasıl tanıyacaktık birbirimizi? Cep telefonu, internet gibi şeyler yoktu çünkü ... Buluşma yerine, Belgin Doruk şapkasıyla gelmeyi teklif etti önce ... ya da boynumuzda bir eşarp uçuşmalıydı. Eski bir Türk filminin içine dalmıştık sanki... epey gülüştük. Bir sürü fikir ürettikten sonra, elimizde kırmızı bir gül olmasına karar vermiştik. Kim daha önce gelirse Sevinç Pastanesi'nin önünde bekleyecekti. Bir Cumartesi günü, saat tam bir buçukta, işte or'da ... Sevinç'in önünde bekliyordu beni. Elinde kırmızı bir gülle ..
- Ölümünden bir gün önce Işıl, hastaneye kucağında bir defterle geldi. İçinde Didem'in el yazısıyla notlar bulunan bu defter, aslında bir ajandaydı. "Son yazdığı şiir" olarak, Işıl'a bir süre önce okuduğu şiir vardı içinde: 128 Dikişli Şiir. Bu son şiiri bir kuytuda okuduk, son bir gece olacağını bilmeden ... Işıl, Zeynep ve ben. Bir yokluğa yuvarlanır gibiydik ... O gece Hale Teyze'yle birlikte kaldık Didem'in yanında. Sabah olmak üzereydi ... Hastanenin antetli kağıtlarına, fotokopi çeker gibi yazmaya başladım Didem'in emanetini. Kaybolmasından korkuyordum. Hem şiirin başını okşarsam, sanki Didem hiçbir yere gitmeyecekti... (Müjde Bilir)
- Didem Madak'ın son şiiri ; 128 DİKİŞLİ ŞİİR İlk defa bu kadar sağlam yazıyorum. Haç şeklinde 128 dikişle. Galiba ahbap artık sana ulaşacağım. Yeteneğim geri geldi, göreceksin artık kutsal dizeler yazacağım. Hiç yapmadığım şeyler yapıyorum ahbap Maç seyrediyor ve devamlı topa bakıyorum Telepati yapıyorum. Hey ahbap ben arada bir fikir buluyorum Kuşlar için küçük şemsiyeler yapabiliriz Böylece yağmurda ıslanmazlar Ve içimdeki ağır sözler için de şemsiyeler Böylece paraşütle iner gibi hafiflerler Şiirin içine girerken Bana bazı şarkılar lazım ahbap hafif şarkılar, acı olmayan şarkılar çok şarkıya ihtiyacım var Tutam tutam saçlarımı savuracak şarkılar Saçlarımla ne yapacağını bilemeyenler Bir gün onları kaybederler Böyle bir şey yani ahbap Çok acıyor. Saçlar zaman zaman Bana neşeli şarkılar B harfine notalardan sütyen yapan şarkılar Bir mutfak cadısıyım bu sıralar Çeşitli şeyleri çeşitli şeylere karıştırmak Ve seni düşünmek, mırıldanmak Bazı büyülü yemekler yapmak Bazı şifalı yemekler yapmak Ve kalmak istemek ahbap ... Füsunun yeşil ela gözleri var Ve pembe plastik fincanı ile kahve getirişi var Ve bana anne deyişi var Benim pembe fincandan pembe kahve içişim var Bu kahveleri seviyorum ahbap İçimi pembe bulutlar kaplıyor Şekerli ve tatlı bir biçimde havalanıyorum. Sonra ağrılar, sonra hastaneler ve sonra doktorlar ... Şeker donup yapışıp kalıyor bir kağıda Acı bazen öyle yoğun, çok yoğun Patlak gözlü bir kurbağa tarifsiz çirkin ve kel. Edibin kurbağası yakup benimki seyfettin Neden bilmem işte Nereden çıktı şimdi seyfettin Acı dindi diyorum bazen yağmur dindi der gibi Öyle kendiliğinden ya da tanrı istediğinden Yüzüklerim yok takmıyorum kolyelerim yok istemiyorum Öyle çok şimşek çaktı gece Ben sonu Z harfi olarak düşündüm Son harf olarak Ben Zeni düşündüm ahbap. Doğdum, doğurdum Bir insan nasıl büyüyor gördüm Hayatta kalmak için Ve hayatta kalmanın yanında İnandım şiir bir gevezelikti Şimdi 128 harfli bir şiir var karnımda Satırlar artık bomboş Karnımda hissiz bir şiir var İçimde durmadan bölünen şiirler Birlikte yok olacağımız şiirler Birlikte unutulacağımız şiirler Hiç borcu olmamış şiirler Ve bu yüzden çok acıyan şiirler Acı aniden diner yağmurun dindiği gibi Bazen sadece tanrı öyle istediğinden Sadece bir mağarada resim çizerim belki Rüyaların büyük harfle başladığı bir ülkede Üstümden kaldırılmış bir ölü var Ahbap senin istediğin o mu?
- Kalbimi de büyüttüm sonunda Artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa Kirpiklerime tutunuyor,o ince parmaklıklara Öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın. Kalbim sanırım büyüyünce Sokaklarda ağlayan biri olacak Rezillik yani maviş anne! Kalbim komik kaçacak Kaçmaması için sen en iyisi kalbime de Benim serüvenimden bir yer ayırt Aman, mutsuz bir yer olmasın!
- Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın Üst katında çocukluğum... Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden Ki hiçbiri karşıya ulaşamazdı. Aşk diyorsunuz, limanı olanın aşkı olmaz ki bayım! Allah'la samimi oldum geçen üç yıl boyunca Havı dökülmüş yerlerine yüzümün Büyük bir aşk yamadım Hayır Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi bayım Gözyaşlarım bitse tesbih tanelerim vardı Tesbih tanelerim bitse gözyaşlarım... Saydım, insanın doksan dokuz tane yalnızlığı vardı. Aşk diyorsunuz ya Ben istemenin Allahını bilirim bayım!