- Annem Ki beyaz bir kadındır Ölüsünü şiirle yıkadım. Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
- Sana bu son mektubu, Artık senden mektup beklemediğimi söylemek için yazıyorum Pollyanna Son şiirini yazmaya cesaret edememiş bir şair olarak.
- Ben konuşurum tavanda koşuşan ışıklarla Hep aynı şeyi söylerim beni anla.
- Bir ağıt olarak yak beni Allah'ım Parmaklarına kına olayım hayatın. Affet bu siyah ve transparan duayı. Ben zaten gecenin arka cebinde falçatayım.
- O akşam ay Işıl'a sığışmıştı, Işıl çocukluğuna, Çocukluğumuz mor bir zambağa Hani her çocuk zaman zaman Kendini mor bir zambağın içinde düşler ya Sonra iki çocuk birbirine gülümser, sonra Zambağın içine bir çiy tanesi düşer
- Hatırlar mısın? Mavi saçlı bir tanrı gibi severdim Burdur Gölü'nü O göl şimdi içimde kocaman bir anne ölüsü. Vişne bahçeleriyle dolu, Neşeli bir şehre benzerdi senin sesin. Bazen ölmek istiyorum Beni yeniden doğurman için İri, ekşi bir vişne tanesi gibi.
- Dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da birlikte gidelim maviş anne Bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt, Şefkate söyle o da gelsin. Özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun Bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür Temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası ... Hepsi, hepsi ninniyle büyür. Bilir misin maviş anne? Ben çekildiğim her fotoğrafta Defolu bir kelebek gibi çıkarım.
- Kalbimi de büyüttüm sonunda Artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa Kirpiklerime tutunuyor, o ince parmaklıklara Öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın. Kalbim sanırım büyüyünce Sokaklarda ağlayan biri olacak Rezillik yani maviş anne! Kalbim komik kaçacak Kaçmaması için sen en iyisi kalbime de Benim serüvenimden bir yer ayırt Aman, mutsuz bir yer olmasın!
- Dünya artık bir daha hiç Bir okul çıkışı gibi kokmayacak mı? Hayatın Kalbiye, o iri dudaklı çingenenin Ellerini hiç tutamayacak mıyım bir daha? Elmasın çatlarken çıkardığı sesi duyuyor musun, Bedenime çarpan incilerin sesini? Bir kadeh içindeki tozu üflüyor Her şeyi bir veba salgını gibi hatırlayarak Bekliyorum beklediğim neyse onu. Zaman Kalbiye, zaman şimdi Kalbimde habire uzayan bir minare
- Bugün ağlayarak kurabiye yerken, Çay fincanında kendimi seyrederken Çay beni içti, ben de çayı Kalbiye Ruhumdan çaylar aktı saatlerce Aşık olduğu için kahve döküyordu terliklerine Heinrich Böll'ün Palyaço'su Mary onu bırakıp gitmişti, yalnızdı. Sonra yosunun Latincedeki adı Laminarya'ydı ... İçimde gezinen salyangozun tırnakları Her hatırladığım şey için bir santimetre uzuyor Kalbiye Aslında hiç istemiyorum ama Ne yapsam rutubetim sözlere bulaşıyor Kalbiye.