- Ah benim babam! Neden bu kadar geç? Bu evin evladı olduğumu üstümüze gurbet ve hasret kabusu çökmeden çok daha önce hissettirseydin ya bana...
- En koyu umutsuzlukların içinde bile küçük de olsa bir UMUT vardır.
- yarın sabah Diyarbakır'a dönüyoruz. Beklendiğim, artık ait olduğum yer orası.
Çocukluğumu,geç kızlığımı;temellerimi istanbul'da bırakıp , yepyeni bir sayfa açıyorum yaşamıma.Pırı ,pırıl , yeni doğmuş bir bebek gibi tertemiz...Benim ve benim dışımdakilerin yazılarıyla, çizileriyle, karamalarıyla şekillenecek;gerçek kişiligini zaman içinde görebilecegim, şu an için belirsiz, gizem dolu bir sayfa ...
Onu ilk günkü pırıltısıyla yaşatmanın zorluğunu biliyorum.
Temellerimden koparılmış billur köşkümü ayakta tutabilmenin zorluğunu bildigim gibi
Yolun açık olsun Piraye
kolay gelsin... - Diyarbakır...
Dar bir eşikten geçip geldim sana.
Huzurundayım
Hoşgörü kapını açık tut.
Bil ki, direnmem sana degildi. Altın tepside sunulan acı şerbetti beni ürküten.
Devrimci ruha sahip Piraye'nin İstanbuldan kopmak istememesini yadırgama.Anadolu'nun en ücra köşelerine bile koşarak gidecek yüreğe sahipti o.
Ona ters düşen Diyarbakır değil , Diyarbakır konaklarına gelin olma.
Ağalığa, beyliğe kulaklarını tıkamış, halktan yana, özgürlük aşığı, yüzü insana dönük;ama deneyimsiz, toy gencecikbir kız...
Anlamaya çalış onu...
Küçücük bir kum tanesi, bedenine yerleşen.Ya özümseyeceksin ya da irinleşecek derinliklerinde. Sancılı kıvranışlarla atı vericeksin uzaklara.Geldigi yere, belkide bambaşka diyarlara savrulup gidecek.
Onun senle kalmasını sağla.
Kol kanat ger gurbetten gelmiş konuğuna.
Kendinde bil benimse... - Mutluluk satır aralarında gizli değil midir ?
- '' Gerçekler ortada.insanı ağlatan,imkansızlıklardır.''
'' Ve çaresizlik! Senin asla bana ait olamayacağını düşünmek...
Kabullenmek zorunda olmak...Vazgeçememek...Sınır tanımaz sevginin büyüklüğü karşısında aciz kalmak... - "Üzülmeye değmez" diyor Dünya. "Bırakıp gidenin de, gidip gelmeyenin de canı cehenneme!"
- Eski gülüşlerimi arıyorum.
En saf, en temiz, en tasasız çocuk gülüşlerimi.
Göğe uzanan ulu bir masal ağacının tomurcuklarında asılı kalmışlar.
Erişemiyorum. - 'En son yürekler ölür.' başka bir zaman olsa bu cümleye nasıl romantik anlamlar yüklerdi.
- İyiyle kötüyü, siyah ve beyaz gibi, keskin çizgilerle kim ayırabilmiş ki? Siyahın içinde biraz beyaz, beyazınkinde de siyah yok mudur?
Hem yaşamın başka renkleri de var. Sorun,onları görebilmek ya da siyahla beyaz arasında çakılı kalmakta. Bu aşamayı gerçekleştirmeyi başaranlara "mutlu insan" diyorlar.