- Fakat herkes bilir ki hayat, yaşanmak zahmetine değmeyen bir şeydir. Aslında otuz ya da yetmiş yaşında ölmenin önemli olmadığını bilmez değilim; çünkü her iki durumda da gayet doğal olarak başka erkeklerle başka kadınlar yine yaşayacaklar ve bu, binlerce yıl devam edecektir. Sözün kısası, bundan daha açık bir şey yoktu. Şimdi ya da yirmi yıl sonra olsun, ölecek olan hep bendim.
- ...Ve ben de, kendimi her şeyi yeniden yaşamaya hazır hissettim. Sanki bu büyük öfke içimdeki kötülükleri söküp atmış, ümitleri boşaltmış gibi, birtakım işaretler ve yıldızlarla dolu bu gecenin karşısında, içimi ilk defa olarak dünyanın tatlı kayıtsızlığına açıyordum. Onun bana bu kadar benzediğini, adeta bir kardeş gibi olduğunu hissedince, eskiden mutlu olduğumu, hatta şimdi de mutlu olmaya devam ettiğimi anladım. Her şeyin tamam olması ve kendimi daha az yalnız hissedebilmem için, idam günümde çok seyirci bulunmasından ve bunların beni hınç dolu haykırışlarla karşılamalarından başka isteyecek bir şeyim kalmamıştı.
- Bu dolaylarda akşam saati, hüzünlü bir sükun devresi gibi olmalıydı herhalde.
- Ama ona göre, köpeğin asıl hastalığı ihtiyarlıktı, ihtiyarlık da iyileşmezdi.
- İki saattir gün artık ilerlemiyor gibiydi; iki saattir gün, erimiş ve kaynayan bir maden denizine demir atmıştı sanki.
- "Sizin kadar katı ruhlu adam görmedim, karşıma çıkan caniler bu ıstırap sembolü karşısında hep ağlamışlardır," dedi. Cani oldukları içindir, diyecektim...
- Anladım ki hücremde kendi evimdeyim ve hayatım orada duraklamaktadır.
- "Şu davanın haline bakın," dedi. "Her şey doğru, hiçbir şey doğru değil!"
- Çünkü sonuçta, onu meydana getirmiş olan kararla o kararın bildirildiği andan itibaren değişmez bir şekilde birbirini kovalayan olaylar arasında gülünç bir orantısızlık vardı. Kararın saat 17'de okunacağına saat 20'de okunmuş olması ve büsbütün başka bir nitelikte de olabilmesi olgusu, herkes gibi çamaşır değiştiren kimseler tarafından verilmiş bulunması gerçeği, Fransız (ya da Alman ya da Çinli) milleti gibi kuşkulu ve belirsiz bir kavrama dayanmış olması keyfiyeti, bütün bunlar, bu kararın ciddiyetinden pek çok şey kaybettiriyor gibi geliyordu bana.
- Gazeteler sık sık, topluma olan bir borçtan bahsediyorlardı. Onlara göre bu borcu ödemek lazımdı. Fakat bu, hayal gücüne hitap eden bir şey değil.