- Araştırmak ve öğrenmek zihnin işlevidir. Öğrenmekten kastım hafızanın geliştirilmesi veya bilgi birikimi değil, yanılsamaya düşmeden berrak ve sağlıklı düşünme, inançlardan ve ideallerden değil de olgulardan yola çıkma kapasitesidir. Düşünce çıkarımlardan doğuyorsa öğrenme gerçekleşmez. Salt bilgi veya malumat edinmek öğrenmek değildir.Öğrenmek için, anlamayı sevmek ve bir şeyi sırf o şey hatırına yapma hevesi duymak gerekir. Hangi türde olursa olsun zorlamanın olduğu yerde öğrenme gerçekleşmez. Zorlama ise değişik kılıflara bürünebilir, değil mi? Zorlama etkileme, bağlama ve tehdit yollarıyla gerçekleşebildiği gibi, ikna edici teşvik ve üstü örtülü ödül biçimleriyle de gerçekleşebilir.
- Huzur aklın ürünü değildir; buna rağmen onları gözlemlediğinizde organize dinlerin akıl yoluyla huzuru bulma çabası içinde olduklarını görürsünüz. Savaş ne kadar yıkıcı ise gerçek barış, gerçek huzur da o kadar yaratıcı ve saftır ve insanın huzuru bulabilmesi için güzelliği bulması gerekir, işte bu nedenle henüz gençken çevremizdeki güzelliğin, uygun orantılarla yapılmış binaların güzelliğinin, temizliğin güzelliğinin, ileri gelen kişilerle sakin konuşmanın güzelliğinin farkına varmanız çok önemlidir. Güzelliği anlamak suretiyle sevgiyi öğreniriz, çünkü güzelliği anlamak kalbin huzurlu olması demektir. (sf 169)
- Kalbinizde sevgiye yer açmış olsaydınız her şeyi olanlara saygı gösterdiğiniz gibi, hiçbir şeyi olmayanlara da saygı gösterirdiniz; ne varlıklı kimselerden çekinir, ne de yoksulları hakir görürdünüz. Çıkar kazanma umuduyla saygı göstermek korkunun ürünüdür. Oysa sevgide korku yoktur.
- Yüzyıllardır her şey bize öğretmenlerimiz, yetkililerimiz, kitaplarımız, evliyalarımız tarafından hazır lokma olarak sunuluyor. "Bana her şeyi anlat - dağların, tepelerin ve dünyanın ardında ne var?" diyoruz ve onların tanımlamaları bizi tatmin ediyor, bu da demek oluyor ki kelimelere dayalı bir yaşam sürüyoruz ve hayatımız sığ ve boş. Biz ikinci el insanlarız. Hayatımızı bize anlatılanlarla devam ettirdik; ya heveslerimizin ve eğilimlerimizin gösterdiği yönde gittik ya da olaylar ve çevre tarafından dayatılanları kabul etmek zorunda bırakıldık. Bin bir çeşit tesirin ürünüyüz ve içimizde yeni bir şey yok, kendi başımıza keşfettiğimiz hiçbir şey yok; özgün, bozulmamış, lekesiz herhangi bir şey.
- Bir Tanrının ya da hakikatin ya da gerçekliğin -ya da her ne derseniz- olup olmadığı sorusu kitaplar, rahipler, filozoflar ya da kurtarıcılar tarafından asla cevaplanamaz. Sizden başka hiç kimse ve hiçbir şey bu soruyu cevaplayamaz, işte bu yüzden kendinizi tanımanız gereklidir. Toyluk ancak kendinden tamamen bihaber olmaktan doğar. Kendini anlamak bilgeliğin başlangıcıdır.
- Dünyanın neresinde yaşıyorsak yaşayalım ya da hangi kültüre ait olursak olalım birey olarak, insan olarak dünyanın genel durumundan bütünüyle sorumluyuz.
- Her birimiz, kendi hayatlarımızdaki saldırganlık, milliyetçiliğimiz, bencilliğimiz, Tanrılarımız, önyargılarımız ve ideallerimiz -ki hepsi de bizi ayıran faktörlerdir- yüzünden bütün savaşlardan sorumluyuz. Ve ancak zihnimizde değil sahiden, aç ya da acı çekmekte olduğumuzun farkına varır gibi sahiden, sizin ve benim, bütün bu süregelen kaostan, dünyadaki sefaletten, günlük hayatımızda ona katkıda bulunduğumuz, savaşları, ayrımları, çirkinliği, vahşeti ve açgözlülüğüyle bu korkunç toplumun bir parçası olduğumuz için sorumlu olduğumuzu idrak ettiğimizde - ancak o zaman harekete geçeceğiz.
- Gerçeğe giden bir yol yoktur, gerçeğin güzelliği de buradadır zaten, o yaşayan bir şeydir. Ölü bir şeye giden bir yol vardır çünkü o durağandır ama gerçeğin, yaşayan, hareket eden, belli bir yerde durmayan, hiçbir tapmakta, camide ya da kilisede bulunmayan, hiçbir dinin, öğretmenin, filozofun, hiç kimsenin size yolunu gösteremeyeceği bir şey olduğunu anladığınızda işte o zaman bu yaşayan şeyin aslında siz neyseniz o olduğunu -öfkeniz, vahşetiniz, şiddetiniz, ümitsizliğiniz, yaşadığınız acı ve keder- da anlarsınız. Gerçek bütün bunları anlamakta gizlidir ve gerçeği ancak hayatınızdaki bu saydığım şeylere hangi gözle bakacağınızı bilirseniz anlayabilirsiniz. Bu unsurlara da bir ideolojinin, sözcüklerden örülmüş bir perdenin, umutların ve korkuların arkasından bakamazsınız.
- İnsanlar hızla akan yaşam nehrinin yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar, iste o havuzda kokuşur, o havuzda ölüp giderler.
- Mutlu olmayı amaçladığınız zaman mutlu olmazsınız. Mutluluk her hangi bir anda habersiz gelir ve mutlu olduğunuzu hissettiğinizde kaçar gider.