- Ne doğmak elimizde
Ne ölmemek...
Ne anamızı seçebiliriz
Ne babamızı.
Hayattırbize rol biçen.
syf:196 - Halbuki hayatında bir kere olsun dağıtmadan, nasıl toplanır insan? Hangi sınırdan bahsedebilirsin, özgürlüğü tatmadan?
- Çığlığın anadili olur mu?
- Evlatlarımızın öldürülme hızına bile yetişemiyorlar...
- Bütün limanlar satılacak, Tüpraş,Petkim fabrikalar köprüler,otoyollar satılacaktı. Dünya ekonomi tarihinde... Üreterek değil satarak kalkınacağına inanan ilk millettik...
- 23 Nisan geldi.Tayyip Erdoğan, başbakanlık koltuğunu ilkokul öğrencisine bırakırken "ileri demokrasi"yi tarif etti. "Yetti artık senin; ister asarsın, ister kesersin" dedi.
- Tarım Bakanı, Edirne'ye gitti.Edirne Tarım İl Müdürlüğü ''Tarımın Mimarı Hoş Geldin'' pankartı astı. Yağcılığın bu kadarı bakanı bile kızdırdı. ''Ben daha 6 aylık bakanım, nasıl tarımın mimarı olurum? diye sordu... Tarım il müdür vekilinin cevabı şahaneydi, '' Bu afiş hep hazırda duruyor, her bakan geldiğinde bu pankartı asıyoruz'' dedi.
- Üç tarafı denizle çevrili olmasına rağmen çipurayı çiftlikte yetiştirmeyi başaran Türkiye... Dünyanın en güzel meralarına sahipken, ineği de taaa Uruguay 'dan getirmeyi başardı. Karkas etten sonra, canlı hayvan ithalatı başlamıştı. Türkiye'nin nüfusu 72 milyon, inek sayısı 10 milyondu. Uruguay'ın nüfusu alt tarafı 3 milyon, inek sayısı 13 milyondu... Çünkü üç cocuk değil, 3 inek yapmaktı maharet!
- Sene 2008;
"Milletvekillerimizden oluşan TBMM futbol takımı, Engelliler Haftası'nda moral vermek için, görme engellilerle maç yaptı. Sadece yüzde 20 oranında görebilen, ayaklarındaki topu bile hayal meyal seçebilen engellileri, adeta eze eze 7-3 yendiler. Moral dediğin böyle verilirdi! Aynı milletvekillerimiz geçen sene de, kimsesiz çocukları perişan edercesine yenmeyi başarmış, ağlayan çocuklar zor susturulmuştu." - "Bir tablo hayal edin.
Sanat eseri.
Miras. Size ait.
Tuvali, Türkiye coğrafyası.
Boyası, şehit kanı, alın teri.
Her sabah uyanıyorsunuz.
Gururla seyrediyorsunuz.
Ama, birileri her sabah sizden önce uyanıp o tablonun başına geçiyor
ve orasına burasına minik minik fırça darbeleri atıyor.
Her sabah bir minik fırça darbesi.
Usta işi.
Küçük küçük değişiyor tablo.
Aniden değil.
Milim milim.
Alıştıra alıştıra.
Yedire yedire.
Aradan yıllar geçiyor.
Tablo, o tablo olmaktan çıkmış!
Komple değişmiş.
Dedim ya, kanıksamışsınız.
Bakıyorsunuz bakıyorsunuz...
Tablo, hâlâ aynı tablo zannediyorsunuz.
Peki ne yapılabilir?
Fark, nasıl fark edilebilir?
Orijinalin aslında ne kadar değiştiği...
Ne hale getirildiği...
İlk bakışta nasıl anlaşılabilir?
Tek çare var. Kıyas.
Tablonun ilk haliyle...
Son halini yan yana koymalı."