- Kuşku yok ki, sınıf kökeni yazgısını etkilediği gibi, kişiyi kişi yapan tüm davranışlarına çoğu kez silinmez biçimde damgasını da vuruyor.
- Pek incesini düşünmeye alışık olmadığı için, o yere sanki gizemli bir güç eliyle oturtulduğuna inanıyordu Mihri. Tanrı yazgısıyla kral olduğuna inanan Ondördüncü Louis'in "Bendevlet" savı gibi "Benparti" karmaşasından yaşam boyu kurtulamadı bir daha.
- Öyle de, böylesine pisliğe bulanmış bir toplumda, hep karşı yana gidecek, bize kötüler gelmeyecek sanmak da az zavallılık değil, lyi-kötü kavramları da tersi yüzü birbirine karışan şeyler.
- İş sözcüklerle bitmiyor. Bitmez olur mu? Sözcükler, sözcükler, sözcükler...
- Gözlerim nasıl dayanacak ışığa?
- Kanal kıyısında üç katlı bir evin en üstteki odasını vermişlerdi. Pencereye yaklaşıp aşağıda, ışıl ışıl sularda dolaşan küçük teknelere baktıkça mutsuzluğu artıyordu sanki. Yanmak için cehennem gerekmiyor demek, bu cennette de yanabiliyor insan!.
- , bir akşam, deniz kıyısında, bir balıkçı köyünde geç saatlere dek oturdukları meyhanedeki o uzun konuşmalarından sonra da, gerçekten insan bir devrimci yoldaşa kavuşmanın dupduru mutluluğu sinmişti içine Gülşen'in.
- Özümüze bulaşmış bir pislik var ki en kutsal yolda yürürken bile kokuşturuyor bizi bir yanımızdan.
- İnsan alçaklığına çarpmayan kitaplar, bilgiler, ne denli çekici görünürse görünsün yapma çiçek!
- Kendisiyle takışmakla bir yere varamayacağını biliyordu, ilerde kanepede dalgın oturan, iki oğlunun derdindeki yaşlı kadına çok uzak buluyordu kendini. Şu salonda kime yakın buluyordu ki?.. Salonun dışında koca ülkede, koskoca yer yuvarlağında peki?.. Kişi yalnızdır. Sanatın ana kaynağı da bu yalnızlığımız değil mi?.. Önce tek kişiyiz. Benim şu salonda olduğum gibi. Etine kızgın demir vurulan adamın acısını ne denli paylaşabiliriz? Yaşama da, ölüme de tek başımıza bağımlıyız. Ölürken de tek kişiyiz, yaşarken de... Bu kalabalık, uğultulu salonda öyle iyi duyumsuyorum ki bunu...