- "... Açıklamaya çalışalım. Basit bir soyağacı, buna göre, bir babamla bir annem olduğunu, bunların da bir babayla bir anneleri olduğunu düşünürsem, art arda üssünü alarak, bundan, insan yaşamının bir milyon yıl önce ortaya çıktığını; bir yüzyılda da dört kuşağın birbirini izlediğini hesaplarsam, cennette oturanların sayısının iki üssü dört milyon olduğu sonucuna varırım. Yanlış nerede? Benim yaptığım soyağacı, ataların sayısını hesaba katmıyor; bana ulaşıncaya dek gerekli olan tensel birleşmelerin sayısını hesaba katıyor. (Cennet bahçesinde bile oldukça yüksek bir sayı olurdu bu) " Sayfa 31
- "Oyunu değiştirmek, göndermeler dizgesini değiştirmek demektir." Sayfa 28
- "Hemen her şey cisimdir, ama cismi olmayan varlıklarda vardır: Bunlar, yer, uzay, zaman ve anlamdır." Sayfa 30
- "Belki de imgelerin ne denli yalan söyleyebileceklerini anlamanın güçlüğü, İktidar'ın yalanlarını anlamakta çekilen güçle aynıdır. Maya'nın "Tülü" nü yırtmak güçtür." Sayfa 55
- "Gülünç, yaygın, özgürleştirici, yıkıcı görünür; çünkü kuralı çiğnemeye izin verir. Ama bu izni tam da kuralı, onu çiğnenmez sayacak kadar özümlemiş kimselere verir. Gülüncün çiğnediği kural öylesine benimsenmiştir ki, yeniden vurgulanmasına gerek yoktur. Karnavalların ancak yılda bir kez yapılabilmesinin nedeni budur. Törensel ilkelerin çiğnenmesinin tadına varılabilmesi için tam bir yıl süreyle törene uyulması gerekir." Sayfa 110
- "Tam bir serbestlikle çöküntünün bulunduğu bir rejimde karnaval olanaksızdır; çünkü hiç kimse neyin sorun edildiğini anımsayamaz. Karnavalsal güldürü, kuralın çiğnendiği an, yalnızca kurallara tartışılmaz biçimde uyma art alanı varsa söz konusu olabilir. Yoksa gülünç hiç de kurtarıcı olmaz. Çünkü, gülüncün kendini bir kurtarma olarak ortaya koyması için kurala uymanın zaferine gereksinim vardır." Sayfa 110
- ""Güldürü sanatçısının kuralı vurgulamasına gerek yoktur; çünkü onun bilindiğinden, tartışmasız kabul edildiğinden , gülüncün (aracı bir maskeyle) onun şakacıktan çiğnenmesine izin vermesinin ardından büsbütün çiğnenmez olacağından emindir." Sayfa 110
- "Batı dünyasının tüm sorunları Ortaçağ'da ortaya çıkmıştır: Çağdaş diller, tüccar kentleri, kapitalist ekonomi (bankaların, çeklerin, en yüksek faizin yanı sıra) Ortaçağ toplumunun buluşlarıdır. Çağdaş orduların, çağdaş ulusal devlet kavramının, doğaüstü bir federasyon düşüncesinin, yoksullarla varsıllar arasındaki savaşımın, giderek sapkınlık ya da ideolojik sapma kavramının, hatta aşkı, yakıp yıkan mutsuz bir mutluluk gibi alan çağdaş aşk kavramımızın bile Ortaçağ'da ortaya çıktığına tanık oluyoruz. Bunlara, kilise ile devlet arasındaki çatışmayı, işçi sendikalarını emeğin teknolojik dönüşümünü de ekleyebiliriz. Bugün hâlâ Ortaçağ teknolojisinin bayrağı altında yaşıyoruz. Örneğin, mekanik dokuma tezgahları, buhar makineleri kadar önemli olan gözlük, bir Ortaçağ buluşuydu. O dönemde, kırkına vardığında yakını göremez duruma gelen bir düşün adamı (karanlık odalarda, gölgeli tonozlar altında, okunaksız el yazmalarını meşale ışığında okumanın güçlüğünü düşünün) ellisinden sonra etkin olarak hiçbir şey üretemiyordu. Gözlüğün bulunmasıyla düşünsel verimlilik alabildiğine arttı; bundan sonraki yüzyıllarda bu insansal kaynaklardan daha çok yararlanabildiler."
- " Antik Yunan ve Roma'dan temel felsefe kavramlarımızın yanı sıra, belli bir tragedya düşüncesi bir güzellik ideali edindik. Ama onların nasıl kullanılacağını Ortaçağ'da öğrendik. Tüm çağdaş 'dumanı üstünde' sorunlarımızın kökü Ortaçağ'dadır.; bu yüzden ne zaman kendi kendimize, kökenimize ilişkin sorular sorsak, o döneme geri dönmemiz şaşırtıcı değildir. Böylece, Ortaçağ'a bakmak, çocukluğumuza bakmaktır; bir hekimin şimdiki sağlık durumumuzu anlamak için bize çocukluğumuza ilişkin sorular sorması gibi ya da bir ruh hekiminin şimdiki nevrozlarımızı anlamak için başlangıçtaki durumu özenle araştırması gibi."
- "Ortaçağa dönüşümüz, köklerimizi araştırmaktır; gerçek köklere geri dönmek istediğimiz için de "güvenilir Ortaçağ'ı arıyoruz; romans ve fantezi değil. Ama bu istek çok kez yanlış anlaşılıyor; belli belirsiz bir dürtüyle, bir tür Tolkien'vari bir kaçışa kaptırıyoruz kendimizi. Ama Ortaçağı düşlemek, tipik bir çağdaş ya da post-modern kışkırtılma mıdır, gerçekten? Ortaçağ'ın bizi Batılı hayvanlara dönüştürdüğü doğruysa (doğrudur da) insanların modern çağın ta başından beri Ortaçağ'ı düşlemeye başladıkları da aynı ölçüde doğrudur. "