- Thomas More, Rönesans'tan ve Hümanizm'den yanaydı; Reformasyon'a, yani dinsel reforma karşı çıkışı ise, ölüm cezasına çarptırılmasına neden oldu.
- Hatta bu anılarda, Vespucci, Utopia'lılar gibi özel malı mülkü olmayan, ülkelerinde altın bulunduğu halde altına önem vermeyen, her şeyi ortaklaşa paylaşan, özgürlük içinde kralsız yaşayanlardan da söz eder. Ne var ki, bu adamlar, More'un Utopia'lıları gibi uygar değildirler.
- Tüm bilim dalları, dinbilime değil, felsefeye bağlanıyordu artık. O güne dek nasıl düşüneceklerini, nasıl davranacaklarını Katolik Kilisesi'nden ezbere öğrenen insanlar, gözetim altında yaşamaktan kurtulunca, bilgiye ne denli susamış olduklarını anladılar. Kendi iç dünyalarını da, dış dünyayı da sonsuz bir merakla incelediler.
- Oysa tüm Rönesans aydınları gibi insanın geleceğine umutla bakan Thomas More'a göre, insan yaradılışında hiçbir kötülük yoktu. Tam tersine, Tanrı'nın yarattığı ulu bir varlıktı insan ve aklını kullanarak, karşısına dikilen engelleri aşabilir, kusursuz toplumlar kurabilirdi günün birinde.
- Ulusal dillere verilen önemle birlikte, Avrupa'da ulus kavramı da gelişti. Ortaçağ insanları, kendilerini İngiliz ya da Fransız olarak değil, Hristiyan olarak görürlerdi ancak. Doğup büyüdükleri ülkelerden fazla Hristiyanlığa bağlıydılar. O kadar ki, sırasında Batı Avrupa'nın tüm Hristiyanları, Müslümanlara karşı savaşıyorlardı. Haçlı Seferleri'nde görüldüğü gibi. Gel gelelim Rönesans'ın başlamasıyla, dinsel duygular yoğunluğunu yitirdi; Avrupa ülkeleriyle Katolik Kilisesi arasındaki bağlar gevşemeye yüz tuttu ve ulusal duyguların gelişmesi, Reformasyon akımına hız verdi. Çünkü artık kendilerini yalnız Hristiyan olarak değil, İngiliz Hristiyanı ya da Alman Hristiyan olarak görenler, Katolik Kilisesi'nin egemenliği altında yaşamaktan hoşlanmıyorlar. Papa'nın, yani bir İtalyan papazının, İngilizler'in ya da Almanlar'ın ulusal sorunlarına karışmasını istemiyorlardı.
- Böylece, ileride göreceğimiz gibi, Sekizinci Henry'yle Papa'nın arası açılınca, ulusal duyguları artık iyice gelişen, bağımsızlığı isteyen İngilizler'in çoğu, ülkelerinin Roma1 dan kopmasını olumlu karşıladılar. More'a gelince, Hristiyanların ayrı mezheplere bölünmesini göze alamıyordu bir türlü. Ne pahasına olursa olsun, Hristiyan dünyasının Papa'nın egemenliği altında bütünlüğünü korumasını istiyordu.
- Özgürlüğünü dünyanın tüm nimetlerine yeğlediği için, bir krala köle olmak niyetinde değildir. More, bu konuda kendisinin açıkça söylemeyi belki göze alamayacağı sözleri, Raphael'e söyletir: Barışa yararlı uğraşlar, Avrupa krallarının umurunda bile değildir. Onlar, kan dökerek, yeni ülkeleri ele geçirmeyi düşünürler ancak. Kralların sözümona danışmanlarına gelince, daha yüksek mevki kapmaktan, keselerini daha çok altınla doldurmaktan başka bir şey düşünmeyen, metelik etmez dalkavuklardır.
- Düzen bozukluğunun, haksızlığın, yoksulluğun tek nedeni, ulusal servetin tam bir eşitlik içinde bölüşülmemesidir: "Malın mülkün kişisel bir hak olduğu, her şeyin parayla ölçüldüğü bir düzende, toplumsal adalet hiçbir zaman gerçekleşemez... Büyük çoğunluk yoksulluk içinde kıvranırken, doymak bilmez bir avuç insana memleketin bütün zenginliklerini sömürten bir devlette" mutluluk olamaz. Raphael, bu görüşünün bazılarına aykırı geleceğini bilir ama, açıkça konuşmaktan da çekinmez: "Benim söylediklerimde yadırganacak, her yerde söylenmeyecek, hatta yararlı olmayacak ne var?" diye sorar. Raphael'e göre bu tutumunu, Platon da benimsemiştir, Hazreti İsa da.
- Her çiftçi birliğinde kadın erkek en az 40 kişi ve iki köle vardır.
- Utopia'lılar ev bark konusunda ortaklık ilkesine bağlıdırlar. Özel mülk düşüncesini kökünden yok etmek için her on yılda bir ev değiştirirler ve herkesin oturacağı ev kura ile belli olur.