- Yalnız yaşı olmayan ve dünyalarını kendi içlerinde taşıyan insanlara dayabildiğimi görüyorum...
- Öyle anılar var ki ; gerçek mi yoksa düşünülmüş mü olduklarını bilemiyorum..
- Gürültülü , anlamsız bir canlılık içinde , egzoz gazı kokan bir yaşam bu...
- Acılar olmadan yazılabilir mi ? Edebiyat, yaşam ve ölümün sınırlarının artık acıları tutamadığı, tutmaya yeterli olmadığı yerlerde başlamıyor mu...?
- Kafamı yorganın altından çıkaramıyorum. Çıkarırsam düşlerim yok oluyorlar.
- ''Duygular, duygular, duygular. Bırak kentleri, bırak yapıların görkemini, yoksulluğunu, bırak yolları, istasyonları, insanları, yabancıları, sevdiklerini, çocukluğunu, ölen uzaklardaki insanlarını, bırak, bırak, bırak içinde seni kemiren seni bırak. Bak nerelere varıyor gökyüzü. Hangi zamanlara, hangi sonsuzluğa.. ''
- Sevgi dolu gözlerle bakmayın bana. Ürkütüyor bunlar beni. Titriyorum. Bakmayın. Gidiyorum. Her gün gideceğim.
- Beni öldürdüm. Her insanı öldürmek kanısı ile öldürdüm. BEN BEN MİYİM? BEN HERKES MİYİM? BEN HER ŞEY MİYİM? Yatıyorum. Kısa süre sonra gelecek ölüm. Biliyorum bunu. Umursamıyorum oysa.
- Artık bizim yaşamımızda hiçbir düzen kendini savunamaz. Bu her yaşımızda kanımızı emen, bizi tüm duygu ve yaşamlarımızı ölümü istercesine yaşamakta olduğumuza inandıran hiçbir düzen kendini savunamaz.
- Artık giderek dünya insanları bana birer fabrika ürünü gibi görünüyor. Tabii bu çok sert bir yargı. İnsanları tanımadan önce kullanılabilecek bir yargı.