- Her nesnenin özünde insan var. Taştan, üzümden, denizden aldığım titreşimlerle kitaplardan aldıklarım arasında ne gibi bir benzerlik var diye sorulsaydı, hangi birine baksam sonunda hep kendimi, kendi huzursuzluğumu görüyorum, diye yanıtlardım sanırım.
- İnsanın kendisine kavuşmasından daha sarsıcı bir birleşme yok!
- Durma telaşıyle biteviye bir hareket kapılmış gidiyorsun. Gölgesizliğe soyunmuş ölümcül bir hareket seninki. Gölge eşyanın ruhudur. Gerçeği pekleştiren bu ruhu ışıktan koruyamazsın! Durmak, gece vakti sınır boyları bozulmuş gölgenin, değişken lekesini koruma çabasıdır. Durmak anımsamaktır. Anımsamayı durduramazsın.
- ''Görmek ağır bir yüktür. Gördüğünü adlı adınca söyleyebilmekse serinkanlılık ister.''
- ''Aralarında geçen her cümle yeniden yakınlaşma bahanesiydi o kadar.''
- "Kimi zaman bir bitki gibi durmak gerekebilir, hayatın olanaklarını daha iyi fark edebilmek için."
- Halbuki sadece kendi makamındadır çocuk. Alametiferikası mana yüklemeden dünyayı oldurmaktır. Evvela öter, ağlar, hırlar. Acziyetin acısını bilir. Az biraz ayaklanınca taşı taşa vurur, tınıyı dinler. Her bulduğunu ağzına sokarak tatları ayırt eder. Meraklı bir tanrı olur böylece. Onun aleminde kelimeler henüz bir isim değil, kainatın betimidir. Aradığı şeyleri bulamayınca şeylere isim verir. Anne yokken anne der, ekmek yokken ekmek der. Yokluğun tapınağını hasretini çektiği şeylerle örer. Gelgelelim biz yetişkinler o evlat tanrıyı alır, evvela beslemeye dönüştürür, müteakiben tenezzülü öğretiriz. Lisanın titreşimlerini, harflerin ritmini tekrarlaya tekrarlaya, bir ruh lügatini Yen'i bir ruha zerk ederiz. Bazımız ka-ke, kı-ki, ki-kö, bazımız la leyli lambır leyli dedirte dedirte çocuğa, onu bir halkın parçası ümmetin zerresi, devletin vatandaşı yapar, herkesler gibi cümle kurmayı belletiriz. Hakeza ancak tenezzül makamına geçtiğinde çocuk, insan olmaya başlar. Tekamül edecek olan ferdin ilk kademesinde uyarak bedenler olarak örtülür, sünnet edilir, papyonlanır, üniformalanır, büyüklerin kullandıkları eşyaların pleksiglas minyatürleri ile yetişkinliğe alıştırılır. Asli bedenini şatafatla maskelemek yetmezmiş gibi, o maskenin bizahiti kendisi olduğuna inandırılır. Olgunlaşma doğal bir gelişim olacağı yerde ebeveynin taassubu haline gelir. Diyeceğim şu ki gaibe karışan hayalettir çocukluğumuz. Kimi zaman matem havasında, kimi zaman nostaljik içlenmeyle yad ettiğimiz çağ, zannedildiği gibi çocukluğumuz değil, bağrımızda saklı çocuksuluğumuzdur.
- Halbuki sadece kendi makamındadır çocuk. Alametiferikası mana yüklemeden dünyayı oldurmaktır. Evvela öter, ağlar, hırlar. Acziyetin acısını bilir. Az biraz ayaklanınca taşı taşa vurur, tınıyı dinler. Her bulduğunu ağzına sokarak tatları ayırt eder. Meraklı bir tanrı olur böylece. Onun aleminde kelimeler henüz bir isim değil, kainatın betimidir. Aradığı şeyleri bulamayınca şeylere isim verir. Anne yokken anne der, ekmek yokken ekmek der. Yokluğun tapınağını hasretini çektiği şeylerle örer. Gelgelelim biz yetişkinler o evlat tanrıyı alır, evvela beslemeye dönüştürür, müteakiben tenezzülü öğretiriz. Lisanın titreşimlerini, harflerin ritmini tekrarlaya tekrarlaya, bir ruh lügatini Yen'i bir ruha zerk ederiz. Bazımız ka-ke, kı-ki, ki-kö, bazımız la leyli lambır leyli dedirte dedirte çocuğa, onu bir halkın parçası ümmetin zerresi, devletin vatandaşı yapar, herkesler gibi cümle kurmayı belletiriz. Hakeza ancak tenezzül makamına geçtiğinde çocuk, insan olmaya başlar. Tekamül edecek olan ferdin ilk kademesinde ufak bedenler olarak örtülür, sünnet edilir, papyonlanır, üniformalanır, büyüklerin kullandıkları eşyaların pleksiglas minyatürleri ile yetişkinliğe alıştırılır. Asli bedenini şatafatla maskelemek yetmezmiş gibi, o maskenin bizahiti kendisi olduğuna inandırılır. Olgunlaşma doğal bir gelişim olacağı yerde ebeveynin taassubu haline gelir. Diyeceğim şu ki gaibe karışan hayalettir çocukluğumuz. Kimi zaman matem havasında, kimi zaman nostaljik içlenmeyle yad ettiğimiz çağ, zannedildiği gibi çocukluğumuz değil, bağrımızda saklı çocuksuluğumuzdur.
- İnsanlar birbirine çarpa çarpa değişirler
- Tutkun bir matematikçi için evren nasıl sayılardan ibaretse ; denizde yaşayan Fenikeli , kayığından başka yer kabuğu bilmiyorsa ; hayat da açıklaya bildiğince parıltılı , açıklayamadığın kadar zifiri karanlıktır. Ve bu karanlıkta yalnızca inanç vardır oğlum. İçine doğduğun daracık ömrü kabullenmen için...