- Halbuki gerçekten dinleyen kişiler kelimenin esasını anlatıcının gözlerinde bulurlar.
- Çünkü efendim, çok korkarım ürküntü veren arzulardan, ölümcül kuruntulardan. Ne de olsa her felaket, evvela bir cümleydi. Rutubetli tenin acı cümlesi...
- 'Sanıyor musunuz ki herkes kendisinin kendisidir?'
- Henüz sevmeyi bilmediğim için, kızmayı da bilmiyordum. (Yaprak ve Tüy Zamanları, s.51)
- Herkesin kabuğu kendine göre: ya tasarlandığı kadar ince ya da elde olmadan fazla kalın. Benimse biçimli bir taştan farkım yoktu. Ne tür bir gelenekse bu ya da nasıl bir öğretiyse, canımı cansız bir dokuyla örüp korumuştum. İçeride uyanık durup dışarıdan uykulu görünmenin ne güç olduğunu anlatamam! Ben yalnızca böyleydim, o kadar. (Yaprak ve Tüy Zamanları, s. 50)
- Görmeye alıştığı her şeyin hemen hemen iflas ettiği, yaltaklanmanın takdir, yılışmanın şefkat yerine konmadığı, yüzleşeyim derken yüzsüzleşenlerin rıza bulmadığı, hiç bir sahte özrü bağışlamanın helal olmadığı, haklı hissetmenin ucuz, sorumluluk duymanın paha biçilmez sayıldığı, sonu gelmez mutluluk diktatörlüğünde sapkınca peşinden koşulan heveslerin tutkuları alt etmediği, kısmetle baht arasında tepe sersemi gezinenlerin erişemediği, vakti gelmeyen bir dünyayı aramanın kahramanlık olduğu, mülkiyetçi arzuların atıl kaldığı yeni çağına geçmek üzere iskeleyi yerk ederken, hiç bakmadı arkasına.
- Görmeye alıştığı her şeyin hemen hemen iflas ettiği, yaltaklanmanın takdir, yılışmanın şefkat yerine konmadığı, yüzleşeyim derken yüzsüzleşenlerin rıza bulmadığı, hiç bir sahte özrü bağışlamanın helal olmadığı, haklı hissetmenin ucuz, sorumluluk duymanın paha biçilmez sayıldığı, sonu gelmez mutluluk diktatörlüğünde sapkınca peşinden koşulan heveslerin tutkuları alt etmediği, kısmetle baht arasında tepe sersemi gezinenlerin erişemediği, vakti gelmeyen bir dünyayı aramanın kahramanlık olduğu, mülkiyetçi arzuların atıl kaldığı yeni çağına geçmek üzere iskeleyi yerk ederken, hiç bakmadı arkasına.
- Güzelliği bir lütuf gibi şükranla kabul eder, kötülük karşısında afallar, dengesini kaybeder, çünkü sevdiği her varlığı çok ama çok sever. Onunkisi kozmik bir kederdir.
- Bitkiler tıpkı insan onuruna benzer. Yalnız bir kez yerinden sökebilirsin.
- ?Gözüm!? Bir keresinde babaannen böyle diyerek okşamıştı seni, halk dilinden türeyen bu epeski sevgi sözcüğüyle. Kendi görüp göremeyeceği her şeyi bir tek sen göresin diye mi üçüncü gözü kıldı seni? Kendinden verdiği bu göz, bakışın, algının, ışığın ve tanıklığın çok ötesinde gizil bir mirassa eğer, ne zaman fotoğraf makineni bir dürbün gibi ona buna doğrultup yakın-uzak ayarı yapsan, bil ki bir mil batırıp içine akıtıyorsun onu. Devraldığın gözü imha ediyorsun. Çünkü daha bakarken değiştiriyorsun şeyleri. Çerçeveye aldığın nesne her neyse, onu dünyadan koparıp kendi betimine buluyor, hayat sabitlediğin anlardan ibaretmiş gibi, evrenin zamandan münezzeh sıfatını önce insan yüzlerinde göreceğin yerde kendi yapıtında deniyorsun. Hiç olmazsa bir kerecik ?gözüm? diyerek sevsen beni, alnında bir yere koysan billur cismimi, bir sürü çerçeveler bulsak seninle, yağmalamadan muhafaza etsek şeyleri, itham ve iltifat etmeden sonsuzluğunu bulsak saliselerin; alelade ya da özel, kaba ya da zarif bütün nitelikleri düzlesek, baktığımız yerde göremediğimiz bir şey de olduğunu itiraf edip sussak birlikte, bu ağzı sıkılıkla hiç övünmesek, ne güzel olurdu. Yeter ki iste, sana feda olsun gözüm.