- Barajlar gibidir aşk bunu biliyorum. Bir zerre suyun sızabileceği bir çatlak bırakırsanız, bu su duvarları yavaş yavaş kemirir ve öyle bir an gelir ki akıntının gücünü artık kimse denetleyemez. Duvarlar yıkılacak olursa, aşk efendi olarak her şeye el koyar; neyi yapabilirim, neyi yapamam, sevdiğim kişiyi yanımda tutabilir miyim, tutamaz mıyım gibi sorular artık boşunadır... Aşık olmak, denetimi elden kaçırmak demektir.
- " ... Ama çöldesin şimdi. Öyleyse en iyisi çölün içine dal. Dünyayı ve aynı zamanda yeryüzünde olan herhangi bir şeyi anlamana yardımcı olur. Çölü anlamaya bile ihtiyacın yok: Bir tek kum tanesini seyretmen yeter; o zaman orda Evren'in bütün harikalarını göreceksin.
-Çölün içine dalmak için ne yapmalıyım?
-Kendi yüreğini dinle. Yüreğin her şeyi bilir, çünkü Evrenin Ruhu'ndan gelmektedir ve bir gün oraya geri dönecektir. "
syf-132 - -Yüreğimizi neden dinlemeliyiz? diye sordu, mola verdikleri akşam.
-Çünkü yüreğin neredeyse hazinen de oradadır.
syf-133 - Evrenin Ruhu, bir düşü gerçekleştirmeden önce yol boyunca öğrenilen her şeye değer biçer. Bize karşı kötü duygular beslediği için böyle davranmamaktadır: Düşümüzü gerçekleştirmemizin yanısıra, ona doğru ilerlerken aldığımız dersleri de iyice öğrenmemizi istemektedir. Ama insanların çoğunluğu işte bu anda vazgeçerler. Çölün dilinde biz durumu şöyle tanımlamaktayız: Vaha'nın palmiyeleri ufukta görünmüşken susuzluktan ölmek.
Araştırma her zaman acemi talihiyle başlar. Ve her zaman Fatihin Sınavı ile sona erer.
Delikanlı ülkesinde söylenen eski bir atasözünü anımsadı: ' En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır.'
syf-136 - -Gerçek simyacılar tanıdım, diye konuşmaya başladı Simyacı. Laboratuvarlarına kapanıp altın gibi evrimlenmeye çalışıyorlardı; Felsefe Taşı'nı keşfettiler. Çünkü bir şey evrim geçirdiğinde, çevrede bulunan her şeyin evrim geçirdiğini anlamışlardı. Başkaları Taş'ı rastlantıyla buldular. Bunların yetenekleri vardı, ruhları öteki insanların ruhlarından daha uyanıktı. Bunlar pek azdır, hesaba katmak gerekmez. Son olarak kimileri de yalnızca altın ararlar; bunlar sırrı hiçbir zaman bulamadılar. Kurşunun, bakırın, demirin de gerçekleştirilecek kendi Kişisel Menkıbe'leri olduğunu unutmuşlardır. Başkasının Kişisel Menkıbe'sine burnunu sokan kimse kendi Kişisel Menkıbe'sini kesinlikle keşfedemez.
syf-141 - -Umutsuzluğa teslim olma, dedi Simyacı alabildiğine tuhaf, yumuşak bir sesle. Yoksa, yüreğinle konuşmana engel olur.
- Ama nasıl rüzgara dönüşeceğimi bilmiyorum.
-Kendi Kişisel Menkıbe'sini yaşayan kimse neye ihtiyacı varsa hepsini bilir. Bir düşün gerçeklemesini bir tek şey olanaksız kılar: Başarısızlığa uğrama korkusu.
syf-145 - Ben insanların ve meleklerin dilini konuşsam da söylediklerimde sevgi olmadığı sürece sesim borazanın zırlamasından, zillerin şangırdamasından farksız çıkar.
- Kötülük! dedi simyacı. İnsanın ağzına giren şeyde değil; kötülük oradan çıkandadır.
- Kendi arzuladığımız kişi değiliz.Toplumun talep ettiği kişiyiz.Anne babamızın istediği kişiyiz.Kimseyi hayal kırıklığına uğratak istemeyiz,sevilmeye çok ihtiyacımız vardır.İşte bu yüzden en iyi yönlerimizi bastırırız.Rüyalarımızın ışığı olarak gördüğümüz şey yavaş yavaş kabuslarımızın canavarına dönüşür.Gerçekleştiremediğimiz şeyler,yaşamadığımız olasılıklardır bunlar.
- Dünya büyüktü, sonu gelmiyordu.
Kisa bir süre de olsa, koyunlarinin kendisine yol göstermesine izin verse, sonunda bir yigin ilginç seyler kesfederdi. "Sorun su ki, her gün yeni bir yere gittiklerinin farkina varmiyorlar. Otlaklarin degistigini, mevsimlerin birbirine benzemedigini anlamiyorlar. Çünkü yiyecek ve
sudan baska bir kaygilari yok.'
"Belki de herkes için durum böyledir,' diye düsündü...