- Öyleyse çiçek hastalığına karşı olduğu gibi aşka karşı da aşılanmayı öğrenmeliyiz.
- Anna Arkedyevna okuyor , okuduğunu da anlıyordu .Ama okumak , yani başkalarının hayatlarının yansımalarını izlemek hoşuna gitmiyordu.Daha çok kendi yaşamak istiyordu .Romanın kadın kahramanının hasta kocasına hizmet ettiğini okurken ,hastanın odasında parmaklarının ucuna basarak kendisinin dolaşmasını istiyordu. Bir parlamento üyesinin söylevini okurken , aynı söylevi kendisinin vermesini istiyordu .Lady Mary'nin ata binip sürünün arkasından gittiğini , gelinine takıldığını , cesaretine herkesin hayran bıraktığını okurken aynı şeyleri kendisinin yaşamasını istiyordu.
- Öyle çabuk çabuk yazıyordu ki, kaleminden mürekkepler sıçrıyordu.
- Zaten kadın olsun erkek olsun bütün günahkarlar, Tanrı' nın asıl günahkarları bağışladığı inancını beslerler.
- Hey, kahya, Rusya mahvoldu! Bende evi, hanı ateşe vereceğim!
- Efendim, akıl hastanesi başhekimi de geldi. Ne yapacaksın? diye soruyor.
- Gitsinler, hepsi gitsinler. Delileri de şehre salıversin! Mademki orduyu deliler kumanda ediyor, akıl hastanesindeki delilerin de özgürlüklerine kavuşmaları yerinde olur. - Hayır, onların önemli saydıkları, birbirlerine tahakküm edebilmek için başvurdukları hilelerdi.
- Bütün bu korkunç değişiklikler, onun kendi vicdanına güvenmekten vazgeçip, başkalarına inanmasından olmuştu. Kendine güvenmekten vazgeçip başkalarına inanmaya başlamıştı; çünkü insan, kendi vicdanına inanacak olursa, hayat çok güçleşiyordu. İnsan kendine inanınca, bütün sorunların, daima kısa yoldan tatmin olmak isteyen hayvani benliğin menfaatine göre değil, aksine, hemen hemen her seferinde onun aleyhine bir karara bağlanması gerekiyordu. Ama başkalarına inanmak demek hiç bir karar vermek zorunda olmamak demekti; zaten her şey, hep tinsel ben'e karşı hayvani ben'i kollayarak, çoktan kararlaştırılmıştı. Üstelik, kendi vicdanına güvendiği sırada hep başkalarının eleştirisiyle karşılaşırdı. Oysa şimdi, başkalarına güveneli beri, çevresindekilerinin tasvibini kazanıyordu.
- Çocukları nasıl eğitmem gerektiğini düşündüğümde kendi kendime soruyordum;"Niçin?" Halkın en yüksek refaha ulaşacağına kafa yorarken birden: "Bundan sana ne ?" diyordum. Ya da eserlerimin bana sağlayacağı ünü düşündüğümde , kendi kendime şöyle diyordum: " Pekala , Gogol'dan , Puşkin'den , Shakespeare' den, Moliere'den , dünyanın bütün öteki yazarlarından ünlü olacaksın da ne olacak sanki!". Bu soruları hiç ama hiç cevaplandıramıyordum. Sorular beklemezler cevap isterler. İnsan cevap bulamazsa yaşayamaz . Ve bir cevap da yok işte.
- Hayattan korkuyordum, ondan kaçıyordum ve herşeye rağmen ondan yine de bir şeyler ümit ediyordum.