- Düşüncesuçu, ölümü gerektirmez: Düşüncesuçunun KENDİSİ ölümdür.
- Acikcasi,partinin dünya görüsü ,onu hic anlayamayan insanlara cok daha kolay dayatiliyordu.Gercekligin en acik bicimde carpitilmasi böylelerine kolayca benimsetilebiliyordu, çünkü kendilerinden istenenin igrencligini hic bir zaman tam olarak kavrayamadiklari gibi,toplumsal olaylarla yeterince ilgilenmedikleri icin neler olup bittigini de göremiyorlardi.Hic bir seyi kavrayamadiklari icin hic bir zaman akillarini kacirmiyorlardi.Her seyi yutuyorlar ve hicbir zarar görmüyorlardi ,cünkü tipki bir misir tanesinin bir kusun bedeninden sindirilmeden gecip gitmesi gibi,yuttuklarindan geriye bir sey kalmiyordu.
- Özgürlüklerini savunamayanların ödedikleri bedel ağırdır. Özgürlük, değerli olduğu ölçüde kırılgandır da...(Önsöz)
- Şu kısa ömrümüz yoksulluk içinde, sabahtan akşama kadar uğraşıp didinmekle geçip gidiyor. Dünyaya geldikten sonra yaşamamıza yetecek kadar yiyecek verirler; ayakta kalanlarımızı canı çıkana kadar çalıştırırlar; işlerine yaramaz duruma geldiğimizde de korkunç bir acımasızlıkla boğazlarlar.
- Ülkemiz, topraklarında yaşayanlara düzgün bir hayat sunamayacak kadar yoksul mudur?
- Bu hayatta başımıza gelen tüm kötülüklerin insanların zorbalığından kaynaklandığı gün gibi açık değil mi?
- İnsanoğlu, kendinden başka hiçbir yaratığın çıkarını gözetmez.
- Hiçbir hayvan asla bir evde yaşamamalı, yatakta yatmamalı, giysi giymemeli, içki ve sigara içmemeli, paraya el sürmemeli, ticaretle uğraşmamalı. İnsan'ın bütün alışkanlıkları kötüdür. Ve en önemlisi, hiçbir hayvan kendi türünden olanlara zorbalık etmemeli. Güçlüsü güçsüzü, akıllısı akılsızı, hepimiz kardeşiz. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmemeli. Bütün hayvanlar eşittir...
- ...kimsenin düşüncesini açıklamaya cesaret edemediği, her yerde azgın, yabanıl köpeklerin hırlayarak kol gezdiği, yoldaşlarının korkunç suçları itiraf ettirildikten sonra paramparça edilişini seyretmek zorunda kaldıkları bir toplum çıkmıştı ortaya...
- İktidarı ellerinde tutanların uyguladıkları baskıların da ötesinde, "Başkaları ne der? kaygısı...Düşünmenin, yerleşik anlayışa karşı düşüncelerimizi dile getirmeni, alışılmış davranışlara aykırı davranışlarda bulunmanın, dahası egemen ahlaka ters düşen aşklara kapılmanın eşiğine geldiğimizde,"Çoğunluk ne der?" sorusunu aklımıza düşüren kaygı.. Okyanusya'da simgeleşen egemen toplum düzeni, bir anlamda, "mahalle baskısı"nın siyasal iktidarı ele geçirmiş bir yansıması, simgeleştirilmiş bir biçimidir belki de...