- Söyler misin kuzum, güzel gözler dediğin nasıl şeydir? Bakışlar mı güzel yoksa? Ben gözlerin kendilerini hiç güzel bulmamışımdır.
- Daha dün akşamdan bir sıkıntı vardı içimde küçük bir önsezi gibi. Evdekiler dikkat etselerdi, yüzümden anlayabilirlerdi.
- Değersizdim, mahkûm edilmiş, çiğnenmiştim, başka bir yere kaçmak için büyük çaba gösteriyordum, ama bu bir iş değildi, çünkü sahip olduğum güçlerle ulaşamayacağım, imkânsız bir şeydi söz konusu olan.
- Ama çocuklar ciddidirler ve imkansızlık nedir bilmezler. suya atma işinde on kez de başarısız olsalar, bir dahaki sefere başaramayacaklarını düşünmezler, hatta önceki on denemede başarısız olduklarının farkında değildirler.
- Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.
- Almanca'da "Sein" sözcüğü iki anlama gelir: "var olmak" ve "onun olmak".
- İki düşmanı var; ilki ardında, köklerini bürüyor O'nun, ikincisi ilerlemeye çalıştığı yolu kesiyor. İkisiyle birden savaşıyor. İlki ikincisiyle savaşında O'nu kolluyor aslında, amacı O'nu ileriye doğru itelemek çünkü; aynı biçimde ikinci de ilkiyle savaşında yanında, geriye doğru sürüyor O'nu çünkü. Ne yazık ki, yalnızca kuramsal olarak doğru bunlar; düşman olanlar yalnızca bu ikisi değil çünkü, onlardan öte, kendisi var ve O'nun gerçek amacının ne olduğunu gerçekten bilebilecek birisi var mıdır?
- Yüzüşü akıntıya karşı; kimi zaman öyle güçlü ki akıntı, boş bulunduğunda, içinde didindiği ıssızlığın bir noktasında umutsuz kalıyor; böyle bir eksiklik anında geri dönüşsüzce gerilere sürükleniyor.
- Yanında çalışanlara "maaşlı düşmanlar" derdin; öyleydiler de, ama onlar daha düşman olmadan önce de sen onların "maaş veren düşmanı" gibi görünürdün bana.
- Sırf sen bizi ihbar ettin diye cezalandırılıyoruz. Yoksa yaptığımız öğrenilseydi bile bize hiç bir şey olmazdı. Buna adalet denebilir mi?