- Çocukluğunu şevkle, coşkuyla yaşayamayan insanlardan oluşan toplumlar, gelir düzeyleri ne kadar yüksek olursa olsun, fakirdirler ve fakir kalmaya mahkumdurlar.
- ?İnsan özünü hesaba katmayan mal, mülk ve güç düşkünü hasta toplumların iyi ve doğru?su ile? ?insan özünü hesaba katan, insanın kendi yaşamında kendisi olarak var olmasını önemseyen sağlıklı toplumların iyi ve doğru? su? çok farklıdır.
- Asıl yetimler, anadan babadan değil, bilim ve ahlaktan yoksun olanlardır.
- Toplumlar kültürlerini devam ettirmek için, uyumsuz da olsalar, gelenek ve göreneklerine bağlı kalıyorlar. Böylece, kuşaklar boyu uyumsuzluk yaşaya, yaşaya gittikçe zayıflıyorlar ve yok olup gidiyorlar. (maalesef, kendi sonlarını hazırlayarak)
- Dışarıdan hiçbir tehlikeyle karşılaşmasalar dahi, toplumların sadece kendi ekosistemleri içinde hayatlarını devam ettirme garantisi yok. Toplumun sosyokültürel sistemi ile ekosistemin uyum içinde olması yetmiyor, gelenek göreneklerin o toplumdaki bireylerin insanca yaşamasına hizmet etmesi de gerekiyor. Aynı ekosistem içinde iki toplumdan ilişkileri uyumlu olmayan çöküp giderken, uyumlu olan yaşamını sürdürüyor.
- Kendi yolculuğumuzu yapmak için buradayız; bu yolculukta kendimiz olabilme cesaretini bulmamız kolay değildir,ama kendimiz olmadan yaşamımızdaki hiçbir şey anlamını bulamaz.
- Korku kültüründe korkutulan, kendini güçsüz durumda gören sen bilincinde ki kişi, öğrenilmiş acizlik içindedir. Yapabileceği tek şeyin durumdan şikayet etmek olduğuna inanmıştır. O nedenle sürekli yakınır ama sorunları çözmek için hiçbir şey yapmaz. Çaresizliğinden dolayı fakir olmayı, kaderi ve olumlu bir değer olarak görür; ?iyi insan? zengin olamaz, zengin olmayı istemek bile kötüdür. Cahil olmaktan hiç sıkılmaz ve sürekli kendini geliştirmek isteyenlerin derdinin ne olduğunu da bir türlü anlayamaz. Güçsüz olmayı kabul etmiştir, ama sürekli bekleyiş halindedir, bir gün kader ona da güler ve kendisini güçlü durumda bulursa, o zaman kendine yapılmış tüm gaddarlıkların ve sevgisizliklerin intikamını alacağını bilmekte ve kinini canlı olarak tutarak sabırla beklemektedir. İtaat onun için kutsal bir değerdir ve onun için her şeyi yapabilir. Onun için doğru ya da yanlış diye bir şey yoktur, büyüklerin dediğini yapmak ya da yapmamak vardır. Kendi yaşamını bile yönetmekten aciz olduğu için kendi yaşamından sorumluluk almaz. Nasıl ki bir koyunun bir sürüye ve bir sürünün de bir çobana ihtiyacı varsa, onun da kendi gibi düşünen ve inanan bir gruba ve o grubu yönetecek güçlü bir yöneticiye ihtiyacı vardır. Hayatında mutlaka korkulacak birinin olması gerekir, aksi halde ne yapacağını bilemez zıvanadan çıkar.
- Sevgi kültüründe şu mesajlar verilir: Sen ve ben bir elin parmakları gibi birbirimize aitiz, farklıyız ama aynı ekipteniz. İkimizde saygıdeğeriz, önemliyiz. Ben ve sen can?ız ve can?da özür yoktur; ikimiz de doğalız. Ben kendim olarak değerliyim ve sen kendin olarak değerlisin; ikimizin de yeri doldurulamaz. Ben yapabilirim, sen de yapabilirsin, ama birlikte yapacağımıza inanıyorum. Kendimin gelişmesini önemsiyorum, senin gelişmeni de önemsiyorum. Sen ne kadar gelişirsen ben de o kadar gelişme imkanı bulurum. Sana ne kadar hizmet edersem, uzun vadede kendime de hizmet etmiş olurum. Her bir parmak ne kadar gelişir ve işini iyi yaparsa, el bütün olarak o kadar gelişmiş demektir. El bizi, parmak beni gösterir. Tek başına parmak bir anlam ifade etmez, ama elin bir parçası olarak her parmak anlamlıdır.
- Timur Bey, bir şahsiyet olmuş kişi,değer verdiği sevdiği insanların ne düşündüğünü ,kendisinin hangi toplum içinde yaşadığını ve o toplumun değer ve inançlarının ne olduğunu tabii ki önemser.Ama bunu yaparken kendi özünü arka plana atmaz
- Timur , hazır giyim sanayi gibi bir hazır anlam sanayi olabileceğini düşünmeye başladı.Bu sanayide işin başındaki sorumlular ,kişileri cinsiyet ,yaş ve sosyal ortam açısından gruplara ayırıyor,her gruptakiler için tek tip hazır anlam gözlükleri üretiyorlardı.