- Bu büyük 'hayat planı'nda hepimizin, en küçüğümüzün bile, önemli olduğumuzu, çünkü hepimizin onun bir parçası olduğumuzu ve en küçük bilinmeyenlerin bile önemli olduğunu, çünkü bunların büyükleri bir arada tuttuğunu göstermişti bana. Bu anlayış sırasında, ne kadar küçük olursa olsun, benim de bir rolüm olduğunu gördüm.
- Gerçekten iyi bir şey yapmak için, kişinin yaptığı işi sevmesi gerekiyordu.
- Rahatlamış görünmek kolaydır; fakat rahatlamış hissetmek o kadar da kolay değildir. Kendinizi rahatlamak için zorlamak, yapabileceğiniz en kötü şeydir; çünkü bu şekilde sadece vücut gerginliğinizi arttırır ve gerçek rahatlamadan çok uzaklaşırsınız.
- Yazmam gayet iyiydi, fakat sadece yazılı kelimelerle anlatılamayan, 'hissettirilemeyen' bazı duygular vardır. Yazmak ölümsüz olabilir ama sesin yaptığı gibi iki insan arasındaki boşluğu doldurmada bir köprü oluşturamaz ve keşke dünyadaki en iyi kitabı yazmak yerine bir arkadaşımla bir sıkı bir tartışma veya bir kızla birkaç dakikalık sohbet yapabilsem.
- Bize acı veren sadece kaslarımız ve gövdelerimiz değildi; kimi zaman zihinlerimiz, çarpık kollarımız ve bacaklarımızdan daha çok ilgiye ihtiyaç duyuyordu. Çarpık ağızlı ve yamuk elli bir çocuk, bu sorunlarına müdahale edilmeden büyümeye terk edilmemişse kolayca ve hızla, hayata ve kendine karşı yanlış ve çarpık davranışlar geliştirebiliyordu. Çocuk kendini normal çocuklarla kıyaslayıp zihnine farklı olduğuna dair bir düşünce yerleştirince, bu düşünce onunla birlikte büyüyordu. Bu çocuk, hayata vücudu kadar zarar görmüş bir zihinle bakar hale geliyordu. Hayat, onun için kendi ?sakatlığının? ve kendi duygusal acısının sadece bir yansıması oluyordu.
- Hikaye yazmak için iki temel kural vardır, dedi. Birincisi, anlatacak bir hikayenin olması. İkincisi, okuyan kişinin bunu yaşadığını hissetmesini sağlamak.
- Fark etmek acıydı ama gerekliydi. Gözlerimi kapatıp hakkımdaki hoş olmayan gerçeklere sırtımı dönmenin bana ne yararı olacaktı? Bunu birçok kez denemiştim. Bunun bir şekilde yaşanması gerekiyordu, yaşandı, beni mutsuz etti, bir dönem acı verdi. Asla diğer insanlar gibi olmayacaksam, en azından kendim gibi olmak için elimden geleni yapacaktım.
- Fiziksel engelimi büyük ölçüde aşsam tam anlamıyla normal bir insan olmayacaktım. O eski farklılık her zaman kalacaktı. Oysa sevmeyi ve sevilmeyi öyle çok istiyordum ki?
- İnsanların gözünde ayak parmaklarımla resim yapıyor olmam müthiş bir şeydi ve bana şanslı olduğumu söylüyorlardı; evet, doğruydu, fark edilen bir çocuktum. Ama sol ayağımla resim yapmam nasıl bir fark yaratacaktı? Fark edilen biri olmanın ne faydası vardı? Ben fark edilen biri olmak istemiyordum. Diğer insanlar gibi sıradan olmak istiyordum.
- Ellerimin görüntüsünden, aynada gördüğüm sallanan kafamdan ve çarpık ağzımdan nefret ediyordum artık. Çok geçmeden aynadan da nefret etmeye ve korkmaya başladım. Bana çok fazla şey anlatıyordu. Diğer insanların bana baktıklarında ne gördüklerini; ağzımın onu her açtığımda çarpıldığını, çirkin ve aptal görünmeme neden olduğunu, konuşmaya çalıştığımda ağzımdan anlamsız sesler çıktığını ve salyalar aktığını, gülümsemeye çalıştığımda yüzümün kırışıklarla dolu bir maske gibi göründüğünü, kafamın titreyip bir o tarafa bir bu tarafa sallandığını görmemi sağlıyordu.