- O yaz otuz iki yaş olmanın değil, daha erken bir yaşın, bir yaşamak'ı dengesindeyim.
- Umutsuzluk mu,yoksa ince derin bir şikayet mi? Yoksa Faaliyet içinde geçen gece ve gündüzlerimizin bizi bıraktığı anlarda kalbimizi eline geçiren ve henüz mahiyetini anlamadığımız melal mi?
- Ve o zaman daha önce hiç bu kadar büyüğünü görmediğimi düşündüm: yanlızlığın.
- takdir-i ilahi deyip teselli bulmuşlar.elbet demişler gerekse bize bir yük taşıyan,ALLAH bir tane daha kısmet eder...
- Namazla faizin, oruçla israfın, zina ve namahremin her türlüsü ile sair ibadetlerin koyun koyuna yaşandığı, idraksizliğin ve gafletin adeta mücessem hale geldiği bir zaman dilimi. Allah'ın Müslümana verdiği nimetlere n'oldu?
- "Bela, sabırla ancak, eğitici ve yüceltici. Aldırmazlık veya aşırı önemsemeyle helak oluş değil, tersine belayı, onu var edenin adına bir gerçeklik olarak içinde tutmak ve onun bulutlar gibi toplandıktan sonra açılacağını beklemek. Ona hem razı olmak, hem de kabullenmeden içinde bir evlat gibi büyüttüğü, taşıdığı halâs anını beklemek. Fakat belaya olduğu gibi, mutluluğa, selamete, gönül hoşluğuna da sabır ve tahammül gerekli. Ona da tıpkı belaya sabredildiği gibi bir dayanma gücüyle sahip olunmalı ki bolluk ve gönül rahatlığı, kişiyi kulluk bilincinin sınırları dışına çıkarıp helâka götürmesin." Cahit Zarifoğlu, Zengin Hayaller Peşinde sf:72
- Bundan böyle yekinmeye hevesli yüreğim / sanatsever halkımıza duyrulur / Aklım eski izlerde şimdi İz demek Bir geniş Bir kendine dönük bir en ileriye Yol demek Usulca kalkıp gidene: Dur Ki çevrileceksin Toydun cesurdun Gençtin atıldıın Bilmezdin atıldın Kabuğu oydun oydun Kabukta kaldın?
- İşaret Çocukları Yasin okunan tütsü tüten çarşılardan Geçerdi babam Başında yağmur halkaları Anam yeşil hırkalar görürdü düşünde Daha ilk güzelliğinde Alnını iki dağın arasına germiş Bir devin göğsüne benzer Göğsünden dualar geçermiş Çarşılar ellerinde ekmek iğneleri Cami avlularına açılan Havuz sularına kapılan çocuklar Görmeden güneşin bütün renklerini Götürmezlerdi dükkandaki babalarına Ocaktan akan kaynar yemekleri Nenelerinin koyduğu avuç taslarına Başı ve yüreği şahbaz Kaleleri ağırlayan kadınların Süslerini kemerlerini Başlarını ağırlaştıran Ağır siyah şelale saçlarını Tutunca gençleşirdi erkekler Sonra insan o ki denizde Küçük ve büyük nehirde Bedeni ıslatan afsunlu suda Önce niyet sonra yıkanırdı Zaman dert getirdi sulara İçinde eski balıkların yattığı kayalar Savaşan insanların elinde İnce yontulup taşındı balta mızrak şekline Anam kanları kuruyan Kavga ayıran bir kargı elinde Kara ocağın taşlarına İşaret koydu çocuklarını Belinde gezdiren babamın Beyaz yazılarla kazandığı adları Yüreği korkuyla kuvvetlendi babamın Unutup genç gelen günleri Zamanın sürerken çektiği günleri Çetin bilmecelerle Sürdü atını şehirlere Yün ören at güden kadınlar Ormanlara tepeden eğilen toprak evlerde Küçük pencereli karanlık dar odalarda Uzaktan uzayıp gelen kurt seslerinin Uzağa çekilip giden Ayazda donan gülmeler içinde Ormanlarda süt emziren anne Unuttu gittikçe uzayan çocuğunu Hep kaçarmış şehirlerin Demir dağlarına Uyuyunca toprak beşiğimde Sahipsiz kalan Ellerimden kayan aydınlık günlerim.
- Yine de biri çıksa, nasılsın dese alışkanlıkla iyiyim diyeceğim. Kederli olduğum da söylenemez zaten. buna sebepte yok çünkü. Ne taze bir ölüye sahibim, ne felaket geçirenlerim var. Dedim ya oturuyorum öylece. İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok. Ağırlıksız duran bedenimi küçümsiyeceklerdi. Sonra da birbirlerine dürterek, ya da ilerdeki arkadaşlarına göz işareti vererek beni gösterecekler, ?kalbini yok etmişin haline bakın, hınzır pek de pratik, belli etmiyor hiç? diyeceklerdi. Ama iyi ki yoklar. Yüzümü saklamayı düşünmeden durabiliyorum.
- İnsan gittikçe daralan dünyasında neden mutsuz. Herkes artık gereğinden fazla büyüyor da onun için mi? On yedi yaşlarındaki delikanlıların bile iki kat yaşlıların ki kadar yürekleri dolu.