1914'den sonra eli kolu bağlanan Halifenin, işgalcilerin gözlerinden kaçırmayı başararak organize ettiği Müslüman şahlanışından pek az zaman sonra, bakıyorsunuz ortalığı çirkin bir takım tipler doldurmuş. Bakıyorsunuz bir yandan harıl harıl yüklerini tutarken, öte yandan, müstevlileri söküp atmak için etiyle tırnağıyla mücadele vermiş yorgun halkın üzerine akbabalar gibi tünemişler, onun askeri, onun parası, onun memuru ile yine ona zulme başlamışlar, sırtından elbisesini, başından sarığını, dilinden Kur'an'ını, mahallesinden camisini, elinden çocuğunu alıyorlar. İnsanları çılgın bir harcayışla harcıyor, dışarıdan değil, içeriden saldırıya uğradıkları için şok geçiren koca milleti, çok iyi planlanmış zincirleme şoklarla, seri idamlarla, vahşetlerle öyle korkutuyorlar ki, bugün aradan kırkbeş-elli yıl geçtiği halde, o günlere şahit olmuş insanlara, İslâmi Mücadeleyle ilgili sözler söylediğiniz zaman, onların "evladım olur olmaz yerde böyle konuşmayın, vallahi sizi de asarlar" dediklerini görüyorsunuz.
Evet böyle böyle böyle yapmışlardır.
Fakat siz Müslümanı hesap sormaz mı sandınız!
Müslüman, içerdeki kafirden yediği ilk darbeyle birlikte hesap sormaya da başlamıştır. Ama nihai darbe, tam İslami hesap soruş, hiçbir zaman, Müslüman çelikleşmeden has'laşmadan ve o hesap soruşa layık olmadan gerçekleşmemiştir. Müslüman şimdi bu ince oluşların çilesinden geçiyor.