- "On iki yaşımda beni kapadıkları bir tavanarasında dünyayı tanıdım; kafamda canlandırdım insanlık güldürüsünü. Tarihi belledim bir şarap mahzeninde. Bir kuzey kentinin gece şenliklerinde eski ressamların bütün kadınlarıyla karşılaştım. Bana eski çağ bilimlerini öğrettiler bir izbe ara sokağında Paris'in. Baştan başa doğunun kuşattığı eşşiz bir konutta koskoca yapıtımı tamamladım; yüce yalnızlığımı geçirdim orada. Mayaladım kanımı. Ödevim bağışlandı. Artık bunu düşünmemeli bile. Ötedünyalığım ben gerçekten; göreceğim bir iş yok burada." (s.11)
- "Papazlar, profesörler, öğretmenler, beni adalete teslim etmekle yanılıyorsunuz. Ben hiçbir zaman bu toplumdan olmadım; ben hiç zaman Hıristiyan olmadım; ben, acı çekerken şarkı söyleyen bir ırktanım; yasaları anlamam; ahlaki duygum da yok, ben kaba saba biriyim: siz yanılıyorsunuz..." (s.44)
- "Sonsuz güldürü! Ağlatacaktı beni masumluğum. Bir güldürüdür yaşam, hepimizin yaşamak zorunda olduğu." (s.91)
- Sonsuz güldürü! Ağlatacaktı beni masumluğum. Bir güldürüdür yaşam, hepimizin yaşamak zorunda olduğu. (s.91)
- Sonsuz güldürü! Ağlatacaktı beni masumluğum. Bir güldürüdür yaşam, hepimizin yaşamak zorunda olduğu. (s.91)
- Papazlar, profesörler, öğretmenler, beni adalete teslim etmekle yanılıyorsunuz. Ben hiçbir zaman bu toplumdan olmadım; ben hiç zaman Hıristiyan olmadım; ben, acı çekerken şarkı söyleyen bir ırktanım; yasaları anlamam; ahlaki duygum da yok, ben kaba saba biriyim: siz yanılıyorsunuz... (s.44)
- Taraçanın üstünde dua eden ermişim, ?Filistin denizine doğru otlayan uysal hayvanlar gibiyim. Bilginim karanlık koltuktaki. Sıçrıyor dallar ve yağmur kitaplığın penceresine. Yayasıyım büyük yolun; bodur ormanlardan geçen bentlerin uğultusu adımlarımda. Bakıp duruyorum batan güneşin üzgün, altın arınmışlığına. Yüksek denize uzanan dalgakıranın üstünde, terk edilmiş çocuk bendim ve o küçük uşaktım alnı güneşe değen ağaçlı yolu izleyen. Dağ yolları taşlı. Tepeler katırtırnaklarıyla kaplı. Dal kıpırdamıyor. Kuşlar ve kaynaklar ne kadar uzak! Yürüyorum, belki de dünyanın sonundayım. Kiralasınlar bana, çizgileri çimentodan, kabartma, bu kireçle badanalanmış mezarı ?yeraltında, uzaklardaki. Dirseklerim masada oturuyorum, gür bir ışıkla lamba ışıtıyor aptalca sevdiğim günceleri, bu ilgisiz kitapları.- Yeraltı salonumun üstünde, sonsuz bir uzaklıkta kurulmuş evler, sisler yoğunlaşıyor. Çamur kırmızı, belki de kara. Canavar kent, sonsuz gece! Az yukarda lağımlar. Yanlarda yer kürenin dolgun iç çeperleri. Belki de gök uçurumları, ateş kuyuları. Belki burda, bu düzlemde buluşuyor aylar ve kuyruklu yıldızlar, denizler ve masallar.