- Ruhundaki gelgitleri asla anlatmıyormuş; ama bir keresinde, ablam tadına doyulmaz bir dille anlattığı bu anıları kağıda dökmesini telkin edince, bu düşünceyi iki eliyle kendinden uzaklaştırmış: "Anılarım mı? Mezarcı küreği gibi, güneşe toprak atmak benimkisi."
- Gözyaşıyla ödenmiş bedel, tuzlu suyla geri verilmez.
- "Genç dostum, eğer insanların her zaman akıllarıyla hareket ettiğini var sayarsak, dünyanın gidişatından hiçbir şey anlayamayız. Akılsızlık Tarih'in en güçlü ilkesidir." (Sf. 174)
- Ne diyebilirim ki sana,varlığın sırları saklı senden benden;bir düğüm ki ne sen çözebilirsin,ne ben.Bizimkisi perde arkasında dedikodu;bir indi mi perde,ne sen kalırsın ne ben. ÖMER HAYYAM
- Gerçekten de salondan çıkmadan önce hükümdara sırtını dönmek yasaktı. Tuhaf bir alışkanlık. Saygınlığına fazlasıyla düşkün olan bir hükümdar mı çıkarmıştı bu adeti? Yoksa aşırı kuşkucu bir ziyaretçi mi?
- Üç arkadaş İran'ın yüksek yaylalarında gezintiye çıkmış. Karşılarına bir pars çıkmış, dünyanın en yırtıcı yaratığıymış. Pars üç adamı uzun uzun süzmüş sonra üzerlerine doğru koşmaya başlamış.
Birincisi en yaşlı, en zengin, en güçlüleriymiş. Haykırmış: Ben buraların hakimiyim, bana ait olan bu toprakları bir hayvanın mahvetmesine asla izin vermem. Yanındaki iki av köpeğini parsın üzerine salmış. Köpekler parsı ısırmayı başarmışlar gerçi ama bu yaptıkları yırtıcı hayvanı iyice azdırmış, köpekleri öldürdükten sonra efendilerinin üzerine atlamış ve karnını deşmiş. Nizamülmülk'ün payına bu düşmüş.
İkincisi şöyle demiş kendi kendine: Ben bir ilim adamıyım, herkes bana saygı duyup itibar ediyor, niye kaderimi köpeklerle parsın arasındaki kavganın sunucuna bağlayayım? Dövüşün sonunu beklemeden sırtını dönüp kaçmış. O zamandan beri yırtıcı hayvanın kendi izinde olduğunu düşünüyor ve mağaradan mağaraya kulübeden kulübeye dolanıp duruyormuş. Ömer Hayyam'ın payına bu düşmüş.
Üçüncüsü bir inanç adamıymış. Ellerini açıp hakim bakışlarını üzerine dikip güzel sözler söyleyerek parsa doğru ilerlemiş. Bu topraklara hoşgeldin demiş. Arkadaşlarım benden daha zengindi onları soydun, benden daha gururluydular onları alçalttın. Hayvan büyülenmiş, uysallaşmış bir halde dinliyormuş. Adam onun üzerinde egemenliğini kurmuş, onu evcilleştirmeyi başarmış. O zamandan beri hiç bir pars adama yaklaşmaya cesaret edememiş, insanlar da ondan uzak durmuşlar. - "...Ben de ayaklarımla düşünürüm. İster istemez yollarda iz bırakıyorum. İnsanın ayaklarıyla dövdüğü ve başına doğru çıkan düşünceler insanı rahatlatır, canlandırır, başından ayaklarına doğru inenler ise hantallaştırır, cesaretini kırar..."
- "Her zevkin karşılığı ödenir, fiyatlarını söyleyen kadınları küçük görme."
- Hiç, bildikleri hiçtir, bilmek istedikleri hiç,
Bak da gör şu cahilleri, kurulmuşlar tepesine dünyanın,
Onlardan değilsen şayet kafir derler adama
Boş ver onları Hayyam, sen bak kendi yoluna. (S. 19)
Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye,
Altınları, gümüşleriyle övünmeye.
Tam işleri dilediği düzene girer,
Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye. (S. 61)
Geçip gidiyor o asude gençlik çağı
Unutmak için dikiyorum kafama şarabı.
Acı mı geldi? Böylesi gider hoşuma
Ömrümün ağızda bıraktığı tat da acı. (S. 85.)
Ne bilginler geldi, neler buldular!
Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar...
Hangisi yarıp geçti bu karanlığı?
Birer masal söyleyip uykuya daldılar. (S. 224)
Ne diyebilirim ki sana, varlığın sırları saklı senden, benden;
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.
Bizimki perde arkasında dedikodu;
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben. (S. 76) - Hayyam da, taptığı Suriyeli şairin vecizesini benimsemişti: " Beni dünyaya getirenin günahını çekiyorum, ben bu acıyı kimseye çektirmeyeceğim."