- Her toplumun bir dini vardır. Din insanlara nasıl hareket etmesi gerektiğini, birbirleriyle en iyi münasebetleri ne şekilde yürütebileceklerini ve insanlara mutluluk sağlama yollarını gösteren bir inançlar topluluğudur. Her toplumda din müessesesi olagelmiştir. Din müessesesi sosyal bir müessesedir. Hiç bir toplumun dinsiz bulunmadığını ve dinsiz yaşayamadığını bugün tespit etmiş durumdayız.
- Din, toplum içerisinde sosyal bir müessese olduğuna göre, toplumun refahını, kalkındırılmasını ve devamlı mutluluk içinde yaşatılmasını öngören yöneticilerin bu sosyal müesseseye gerekli büyük önemi göstermeleri çok lüzumludur.
- İslâmiyet vicdan hürriyetini temel alan bir din durumundadır. Başka inanç sahibi, başka dine mensup olanlara karşı zulmü, zor kullanmayı reddeden bir görüş sahibidir. Bu dinin müsamahası, bu dinin getirdiği yüksek insani esaslar milletimiz için eski tarihinde alıp getirdiği değerlerle beraber büyük güç kaynağı olmuştur. İnançtan yoksun bırakılma. insanların ihtiraslarına kendilerini kapıp koyuvermelerine yol açar. Tamamıyla bencil, başkalarına zarar verecek insan ihtiraslarının sınırlanması, kontrol altına alınması insanların sağlam din duygusuna ve bunlarla beslenen ahlâk görüşlerine sahip olmalarıyla mümkündür. Polisle, jandarmayla kanun hâkimiyetini sağlayabilmek polisle, jandarmayla ahlâk kurallarını koruyabilmek mümkün değildir.
- Bizim komşularımız olan bazı ülkelerde din müessesesi herşeyi tanzim eden bir kuruluş halindedir. Buna misal olarak Yunanistan'ı gösterebiliriz. Yunanistan'da toplumun hayatının her safhasında kiliseyi görmekteyiz. Siyasî faaliyetlere yön veren, toplum içinde kişilerin münasebetlerine yön veren, eğitime yön veren, ekonomik faaliyetlere yön veren en büyük, en tesirli, en güçlü müessese olarak Yunan kilisesini görmekteyiz. Bu gerçekleri kendi yurdumuz bakımından ele aldığımızda, biraz önce işaret edildiği gibi lâiklik ilkesini korumakla beraber yüzde doksan sekizi Müslüman olan Türk toplumunun dinî ihtiyaçlarının tam olarak gözetilmesi ve çocuklarımızın ilk okullara başladıkları çağlardan itibaren sağlam bir din eğitimi görerek din bilgisi sahibi olmaları ve toplumumuzun dinî terbiyesi ile yetişmeleri, yurdumuzun kalkınması ve milletimizin mutluluğu için önemli bir gerektir.
- Bugün milletler birbirleriyle adına sessiz harp diyebileceğimiz bir kültür savaşı içindedirler. Kültür savaşı ideolojik harpten daha şumüllüdür. Esîr millet başka bir milleti veya milletleri kendi kültürü içinde eritmeye gayret eder. Savaşta ok, kılıç, mermi için insanın en hassas noktası kalbi ve beynidir. Kültür savaşı da aynı noktaları hedef alır. Bunun için bir milletin hayatında kültür dâvası alfabeyi okuma ve ezberleme davası değildir. Kafayı kalbi ve bedeni geliştirme ve yetiştirme davasıdır.
- Milliyetçi Hareketin temel felsefesi, insan sevgisi, insan haysiyetine, hürriyetine dayanmayan sistemlere inanmıyoruz. İnsan sevgisi ve hürriyeti insana değer vermekle mümkündür. İnsan, kültürel, sosyal, iktisadi, siyasi ve moral değerlerinin meydana getirdiği bir bütündür. İnandığımız dünya görüşü insanı bütün değerleriyle, bütün yönleriyle ele alır. Onu bir bütün olarak geliştirmek, kalkındırmak ister.
- İnsanı sevebilmek, insanı hür yapabilmek, onu her türlü tutsaklıktan kurtarıp kendi kendine hâkim yapabilmekle mümkündür. İnsanın tutsaklıktan kurtulup, kendi kaderine hakim olabilmesi, hürriyete kavuşması demektir.
- Tarih ve siyasi tecrübeler bize göstermiştir ki, büyük insandan bölünmez bir parça mal canın yongasıdır. Mülkiyet insanın teşebbüs gücünün artmasına imkan vermiş, şahsiyetini geliştirebilmesinde en büyük unsur olmuştur. Ancak, mülkiyetin başkalarını sömürme, ezme aracı olarak kullanılmasına da karşı bulunmaktayız. Mülk üzerindeki dengenin sağlanması için devletçe her türlü tedbirin alınmasını gerekli görmekteyiz.
- Bütün yetkiler, işçi sınıfının öncüsü adı verilen komünist partisinde toplanmıştır. Devlet yönetimi ve toplum düzeninin bütün kurumları, komünist partisinin inhisarına bırakılmıştır. Komünist nazariyeye göre, işçi sınıfı, küçük bir çocuğa benzer. Nasıl ki çocuk, kendi gerçek menfaatlerini göremez ve onları koruyamazsa, işçi sınıfı da gerçek menfaatlerini korumak için tayin edilen veli veya vasi gibi, işçinin gerçek menfaatlerini korumak için de bir veli veya vasiye, yani bir mümessil ihtiyaç vardır. İşte bu mümessil, komünist partisidir. Bu sistemde komünist partisinin yaptığı her şey, işçi lehine sayılır. İşçi, gerçek menfaatlerini takdir edecek durumda olmadığı, tıpkı küçük bir çocuk gibi gerekli fikri ve akli yeteneklere sahip bulunmadığı için, bir itiraz hakkı yoktur. İşçi sınıfı devleti olduğunu söyleyen marksist devlet yapısının, işçi sınıfına verdiği değer işte bundan ibarettir.
- Dokuz Işıkçı sistem, Türk milletinin bütünü esas aldığı için, bu sistemde her yurttaşımız mülk sahibi olabilecektir. Her ferdin mülk sahibi olabilmesi, üretim araçlarının inşasına, dolayısı ile sermaye birikimine katılmasıyla mümkündür. Sermaye birikiminin ilk şartı tasarruftur. Kapitalist ve Marksist ülkelerde bu tasarruf millete yaptırıldığı halde meydana gelen üretim araçlarının mülkiyet sistem icabı, birkaç patrona veya komünist partisi bürokrasisine verilmektedir. Dokuz Işıkçı sistemde ise, üretim araçlarının mülkiyeti, tasarrufu yapana verilecektir. Bu suretle her türlü haksızlık ve sömürü önlenecek. Türk'ün Türk'ü soymasına müsaade edilmeyeceği gibi Türk olmayanların soygunlarına ASLA... müsaade edilmeyecektir. Herkes alın terine, emeğinin ürününe sahip olacaktır. Böylece çok kısa bir zamanda milli kaynaklarımıza dayalı milli bir kalkınma sağlanacaktır; herkes milli gelirden gerçek payını alabileceği için milli sosyal adalet de sağlanacaktır.