- Rukayye kısık bir sesle dillendi.
"Büyüklerimi dinlerken onlardan güzel şeyler öğrendim. Aslında bir şey daha öğrendim.Kul bir şeyler öğrenmek isteyince Allah tüm mahlukatını bu uğurda seferber ediyor. Kumlar taşıyan fırtına, denetimden çıkan develer veya mağaradaki titrek meşaleler bile insana muallim olabiliyor." - "Biz İsa Mesih'in atının nalı için can vermeye hazırken siz Nebi bildiğiniz insanın kızlarını esir mi ettiniz?..." sorusuna cevap veremeyenler, çareyi alelacele şehri terk etmekte bulmuşlardı.
- Hatırlasana!..
Halife Affan oğlu Osman katledilince 'Şehid Halifenin kanını isterim!' diyerek etrafına yığınla adam toplamıştı. Rızalıkla geleni baş tacı etti. Para isteyene para verdi. Parası yoksa sözler verdi, umutlar dağıttı. Direnene kılıcı gösterdi. Gün gelip tahta oturunca Şehid Halifenin adını anmaz oldu. Zira Osman seçimle başa gelmişti ve yerine geçecek bir oğul işaret etmedi. İşi biten her bine gibi onun da iskelesi sökülüp atıldı.
Hasan'a da -Allah'ın adı üzere- birtakım sözler vermişti. Sonra onu zehirletti. Aynı günlerde şu kapıların önünde yine taziye çadırları vardı. İlk gözyaşını bizzat kendisi döktü. Ağlarken 'Hasan gibisi bir daha yeryüzüne gelmez!' diyordu. Görsen sen bile derdin ki, 'Aceb Hasan'ın kardeşi Hüseyin midir, yoksa Muaviye mi?' - "Sence Ali ile Muaviye'nin en büyük farkı neydi?"
Şimr ilim, fazilet, adalet yahut yiğitlik üzerinden mukayese istenmediğinin farkındaydı. Vaizin cevabını merak ediyordu.
Kendisiyle paylaşması için ona baktı.
"Ali hayallerinin peşinden gitti. Muaviye ise insanları oldukları gibi kabullendi. Mesela; Kuran'da insanların cahil nankör ve zalim oldukları yazar. Ali bunları okuyunca 'Ahaliyi cehaletten kurtarmak, onlara vefayı öğretmek ve adaleti tesis etmek gerek!' şeklinde anladı. İnsanları kendi safına çekmek için değil onları eğitmek için uğraştı. Muaviye ise; 'Madem Allah öyle yaratmış, biz de buna göre hareket edelim!' dedi. Yelkeni rüzgara karşı açmadı. Zalimi kendisine hizmet ettiği müddetçe kolladı. Cahili cehaletiyle kandırdı. Nankörü memnun etmek için önüne ha bire türlü nimetler koydu. - Müsenna parmağında duran babasından emanet yüzüğe bakmıştı bir an. O yeşil taşın kaşında kan kızıl harflerle "Hasbiyellah" kazılıydı: "Bana Allah yeter!"
- Resulullah ; "İhsan, Allah'ı görüyor gibi kulluk etmendir. Sen O'nu görmüyorsan da o seni görür..." buyurmuştur.
- Kılıçlar hınçla inip kalkanlar dövülmeye başlandığında Zeyneb, bir eli kalbinin üzerinde , içi titreyerek oğullarını izliyordu. Parmaklarını ısıra ısıra çürütmüşken az sonra Muhammed'in boynuna saplanan ok Zeyneb'in şah damarını kesecekti. Huseyn'in omzuna giren mızrak annesinin de sadrını parçalıyordu. Avn'ın değil Zeyneb'in yüzünü kana buladıklarında secdeye kapanmıştı Seyyide...
"Ey Fatımatü'z-Zehra !
Kızın sana benzedi.
Yerler ve gökler yıkılırken o Ali'nin yanında.." - 632 yılında Resülullah Dârü'l-Bekâ'ya intikal edince, ashab halife olarak Hz. Ebübekir'i seçti.
Onun döneminde ailesi için herhangi bir menfaat sağlayamayan Ebu Süfyan, mevcut konumunu muhafaza etmekle yetindi. Ancak Hz. Ömer'in hilafet yıllarında Suriye'nin fethedilmesi, Ebu Süfyan'a aradığı kapıyı nihayet aralamıştı. Bölgeyle olan kadim ailevi hukuklarını kullanarak önce büyük oğlu Yezid'i, o ölünce de diğer oğlu Muaviye'yi Şam Valisi yaptırdı. Hz. Osman halife seçilince, Ümeyyeoğulları için altın çağın kapıları hiç olmadığı kadar açılmıştı. Özellikle sınır bölgelere atanan valilerin çoğunluğu kendi ailesinden olan Ebu Süfyan, "Artık hilafet kendi içimizde dönecek!" demeye bile başlamıştı.
656 yılına gelindiğinde, valiler hakkında halka karşı haksızlık yaptıkları ve devlet hazinesinden şahsi menfaat sağladıkları yönünde şikâyetler yükseliyordu. Üstelik iddia sahipleri hükümet merkezi olan Medine'de toplanmaya başlamışlardı. Bu tepkiler zamanla valileri aşıp bizzat halifenin şahsına yöneldiğinde, isyancılar arasında Ümeyye kökenli valiler, Hz. Osman'ın acil asker ve yardım taleplerine sırtlarını dönerek olacakları izlemekle yetiniyorlardı. - Hz. Ali, gittikçe ateşli tepkiler veren isyancıların hilafete zarar vermelerinden çekinerek, oğullarını Hz. Osman'a gönderdi. Ancak başkaldırı esnasında kendilerine direnen ve Evlâd-ı Resül'ü bile yaralayan isyancılar, sonunda halifeyi şehit ettiler. Devlet ve toplum adım adım kargaşaya sürükleniyorken Hz. Ali öne çıktı ve halife seçildi. İlk iş olarak merkezin yardım emrine uymayan ve haklarında zaten birçok şikâyet bulunan valileri azletti. Muaviye bu kararı tanımadığını bildirdi. Alenen hilafete talip olmayı erken bulduğundan, Şehit Halife Affan oğlu Osman'ın kanını talep etmekle yetindi. Ona göre Hz. Ali suçlu suçsuz ayırt etmeden Medine'deki herkesi tutuklayıp sabık halifenin katillerini ortaya çıkarmalı ve infaz için kendisine teslim etmeliydi. Ancak meşru ve mevcut halife Hz. İmam Ali, masum insanların mağdur edilmemesi için adil yargılama sürecinden taviz vermeyecekti. Bu ilkeli duruşu bile, "Ali katilleri koruyor" propagandasına çeviren Muaviye ve diğer valiler, merkeze karşı ordu toplamaya başladılar.
- Hükümetin ve isyancıların birlikleri Sıffin'de karşı karşıya geldiğinde, savaş Hz. Ali'ye bağlı güçlerce kazanılıyorken, Muaviye barış ve hakem çağrılarına sığınıverdi. Hz. Ali'nin tüm ikazlarına rağmen, Kuran-ı Kerim sayfalarını mızraklarının ucuna geçiren isyancılar karşısında hükümet güçlerinin mühim bir kısmı savaşmayı bıraktı. Sonraki süreçte, Muaviye hakemler arası aldatmacalar ve türlü vaatler neticesinde meydanda kaybettiği savaşı kendi başarı hanesine yazdırdı. Bu olay hükümet güçlerinde çözülme yarattı ve kendilerine "Hariciler" denen bir güruh, Hz. Ali'ye olan biatlerinden döndüler. Çokça ibadet eden ama ilkesiz ve bağnaz kişiler olarak betimlenen Haricilere göre Hz. İmam Ali de, ona isyan eden Muaviye de kafirdi ve derhâl öldürülmeleri gerekmekteydi.
- Nilgün Marmara
74 Beğeni - Muhyiddin İbn Arabi (Ebû Bekir Muhammed b. Ali)
14 Beğeni - Bediüzzaman Said-i Nursi
23 Beğeni - Eduardo Galeano
19 Beğeni - Beyazıt Akman
29 Beğeni - Noam Chomsky
3 Beğeni - Enis Batur
10 Beğeni - Küçük İskender (Derman İskender Över)
58 Beğeni - Aliya İzzetbegoviç
31 Beğeni - Alper Canıgüz
107 Beğeni