- Bavul sevilemeyen bir şey değildir
- Yarım köfte ve ben, arada buluşan bakışlarımıza aldırmayarak sonsuzluk kadar uzayan o öğle sonrasında hiç kırmadan öyle durduk
- Makul olandan biraz fazlaca bekledikten sonra kapıya doğru isteksizce yaklaşan adımları duydum. Sanki gelen birazdan ruhunu teslim edecekti de ölmeden önce 'Dur şu kapıyı açayım, sonra rahat rahat ölürüm' diye geçiriyordu içinden
- gece sona ermeden, peruk takan birini
öpmezsem yaram büyür - "Söz bitimi gibidir, odanın her köşesi bir kuşatma büyütür"
- bitmemiş her sevişme, paslı bir iğne gibi doğrudan kalbe yürür
- Birden çocukken en sevdiği rengin sarı olduğu aklına geldi. Bu hatırlayış şaşırttı onu. Nasıl da değişiyordu insan zamanla. Uzun zamandır kendini solgun gösterdiğini düşündüğü sarıdan hiç hoşlanmıyor ve bu rengi üzerinde taşımak istemiyordu. Çocukken böyle şeyler düşünmüyordu insan ne de olsa. Güdüleri ve beğenileri üçüncü kişilerin gözüyle kirletilmiş olmuyordu henüz. Mutluluğun aranan bir şey haline henüz dönüşmediği zamanlardı onlar.
- Kadın bir şiir yazmıştı. Penceresine bir ucundan giren ve az sonra usulca çıkan o kırmızı gemiyi anlatan. Gemiyi görür görmez anlamıştı kadın, bir şiir baş veriyordu içinden. Kalbi kavlar gibi olmuştu da, sonrasında bir çırpıda yazıvermişti. Kusarcasına. Şimdiyse bunu adama okuyacaktı; odanın bir köşesinde, gözlerini kendi ellerine dikmiş bir halde heykel misali kıpırtısız oturan adama.
- Adam, ellerine bakmadığı zamanlarda genellikle tırnaklarını yerdi. İçi acırdı onu öyle görmekten kadının ve sanki o zamanlar onu daha çok severdi.
- Onu ilk nerede gördüğünü düşündü ama hatırlayamadı. Sanki hep vardı hayatında. Bunun üstünde durmamaya karar verdi. Ama hissediyordu ki, bir şeyi hatırlayamamak da, en az hatırlamak kadar tuhaftı.